|
mahonick ÜyePuan: 1768.5 | Gönderilme Tarihi: 22 Aralık 2011 22:15:27
ANALOJİ
arkadaş konuyu açıklarken KAYNAK olarak
Bilgin, İ. ve Geban, Ö. (2001). Benzeşim (Analoji) Yöntemi Kullanarak Lise 2. Sınıf Öğrencilerinin Kimyasal Denge Konusundaki Kavram Yanılgılarının Giderilmesi. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 20, 26-32.
Çağlar, A. ve Şahin, F. (1997). Fen Eğitiminde Analoji(Benzetme)lerin Önemi. Yaşadıkça Eğitim. 51, 21-24.
Demirel, Ö. (1999). Planlamadan Değerlendirmeye Öğretme Sanatı. Ankara: Pegem A Yayıncılık.
Egelioğlu, F.V. (1995). Kavram Öğretme. Yaşadıkça Eğitim. 40, 20-24.
Fidan, N. ve Erden, M. (1993). Eğitime Giriş. Ankara: Meteksan Matbaacılık ve Teknik Sanayi Ticaret Anonim Şirketi.
İlköğretim Okulu Fen Bilgisi Dersi Öğretim Programı (2000). Ankara: MEB Yayınları.
Kaptan, F. (1999). Fen Bilgisi Öğretimi. İstanbul: MEB Yayınları.
Kaptan, S. (1991). Bilimsel Araştırma ve İstatistik Teknikleri. Ankara: Tekışık Web Ofset Tesisleri.
Ünal, C. (1983). Eğitim Psikolojisi. Ankara: DTCF Basımevi.
Zembat, R., Şahin, F., Çağlak, S. ve Polat, Ö. (1999). IV. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi Bildirileri. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
kullanmış ve analoji kavramını açıklamış
|
mahonick ÜyePuan: 1768.5 | Gönderilme Tarihi: 25 Aralık 2011 21:32:16 | # 1 ANALOJİLER ANALOJİLER
başka bir arkadaş konuyu şu şekilde açıklamış:
ÖZEL ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ
ANALOJİLER
ANALOJİ NEDİR ?
Analoji, akıl yürütme türlerinden biridir. Akıl yürütme, en az iki önerme arasındaki ilişki sonucu birinden diğerini çıkartmakta olarak tanımlanmaktadır.
Analoji kavram, ilke ve formüller arasındaki bazı yönlerin birbirine benzemesidir.
Klasik analoji olarak ifade edilen dört terimli standart analoji, yaklaşık 2000 yıl önce Aristoteles tarafından kullanılmıştır. Bu analojide A,B,C,D dört kavramı ifade etmektedir. A bir tanımı; A:B ise bir önermeyi ifade etmektedir.
ANALOJİ NEDİR ?
Halının yeri kaplaması; halı:yer; kağıdın duvarı kaplaması da kağıt:duvar olarak ifade edilmiştir.
Burada halı ve kağıt birer isim, halı:yer, kağıt:duvar ifadesi ise birer önermedir.
Aristoteles’in benzerliklerinin eşitliği ya da eşitliklerinin benzerliği olarak tanımladığı A ve B kavramları arasındaki ilişki C ve D kavramları arasındaki ilişkiye benzemektedir. Yukarıdaki örneklerde iki durum arasındaki benzerlik “kaplama”larıdır.
Analoji, iki alan arasındaki yapıların karşılaştırılmasını kastetmektedir. Aşağıdaki şekilde söylemek istenen şey formal şekilde özetlenmektedir.
ANALOJİ NEDİR ?
Bütün kutular bir özelliği temsil etmektedir. Resimsel bir şekilde anlatıldığı gibi, R1 ve R2 yapılarının bölümlerinde benzer özellikler olabilir, Rm bu yapısal kimliği temsil etmektedir.
Rm bir model olarak adlandırılmaktadır, R1ve R2 arasında ise analojik bir ilişki vardır. Rm de ifade edilen yapı açısından R1 ve R2 gerçek iki alanın temsilleriyse, aşağıdaki şekilde anlatılan analoji ilişkisi, birinci seviyede bir analoji olarak adlandırılabilir.
ANALOJİK KAVRAMLAR İLİŞKİSİ
ANALOJİ NEDİR ?
Herhangi iki kavram, olay ya da olgu arasındaki analojik ilişkiden söz edilirken, bu kavramlardan biri için kaynak ya da temel (base) diğeri için ise hedef ya da analog (target) terimleri kullanılmaktadır. Kaynak: bilinen, hedef ise kaynaktan yola çıkılarak ulaşılmaya çalışılan şey olarak tanımlanabilir.
Kaynak ve hedef arasındaki ilişki simetrik olması nedeniyle kaynak ve hedef rolleri değiştirilebilir.
ANALOJİ NEDİR ?
Duit (1991) analojilerin öğrencilerin kavramsal değişim öğrenmelerinde, anlamayı kolaylaştırmada, kuramsal, soyut bilgileri hayal edebilmelerinde, öğrencilerin ilgilerini kışkırtıcı rol oynamada ve öğretmenleri öğrencilerin önceki bilgilerini dikkate almaya yönlendirmede önemli rol oynayacağını vurgulamıştır.
Clement,1978; Brown,1993; Harrison ve Treagust,1993 ise, analoji kullanımının fen öğretiminde kavramsal değişime yardımcı olduğunu, Glynn ve diğerleri; analojinin açıklayıcı ve yaratıcı bir fonksiyonu olduğunu, Duit (1991), analojilerin problem çözme ve anlamayı kolaylaştırmada etkisi olduğunu, belirtmişlerdir.
ANALOJİ NEDİR ?
Aynı şekilde Wong (1993) analojilerin genel olarak anlamayı kolaylaştıran dinamik araçlar olduklarını, sadece doğru ve durağan açıklamalar yapmak ya da çözümler oluşturmak için kullanılmadıklarını belirtmiştir.
ANALOJİ –METAFOR İLİŞKİSİ
Metafor kelimesi yabancı dil kökenli olup, Türkçe’ de mecaz, eğretileme anlamlarına gelmektedir. Kelimesi kelimesine alındığında, metaforik bir ifade, bir şeyin, açıkça olmadığı bir şeymiş gibi gösterilmesi, açık anlamının tamamen dışında kullanılması olarak ifade edilebilir.
Örneğin, öğretmen “geminin kaptanı” olarak tanımlanırsa ve bu durum kelimenin tam anlamıyla algılanarak gerçek kabul edilirse gülünç olur.
Metaforlar, karşılaştırmayı açıkça yapmaz, bu tür karşılaştırmalarda konunun özü saklıdır.
ANALOJİ –METAFOR İLİŞKİSİ
Analoji de Metaforlar da karşılaştırmalarını benzerlikler üzerine kurarlar fakat bu işlemi farklı yollardan gerçekleştirirler.
Bir analoji iki alanı açıkça karşılaştırır, parçaların kimliklerini gösterir.
Fakat bir metafor özellikleri ya da iki alanda tesadüf etmeyen ilişkili, bağıntılı nitelikleri vurgulayarak, karşılaştırmayı üstü kapalı bir şekilde, örtülü olarak yapar, alanlar arasında arasında yüksek benzerlikler veya ilişkiler içermez.
ANALOJİ –METAFOR İLİŞKİSİ
Metaforların öğrenmede genellikle soyut fikirleri gözümüzde canlandırmaya yardım ederler. Ayrıca duyguyla düşünceyi birleştirici görünmektedirler. Bundan dolayı, öğrenmenin bilişsel ve duyuşsal alanları arasındaki aralığa köprü kurabilirler.
Analojiler metaforlardan farklıdır, fakat bu sadece çok küçük bir farklılıktır.Bu sebepten her iyi analojinin biraz şaşırtıcı yönü vardır ya da en azından bu şekilde kullanılabilir.Metaforların öğrenmedeki rolü üzerine özetlenen her şey, kısmen analojiler için de doğrudur. Analojileri kavramsal değişimi öğrenmede değerli araçlar yapan, iyi analojilerin metaforik yönüdür.
ANALOJİ –METAFOR İLİŞKİSİ
Bazı durumlarda, “metafordan analojiye” yaklaşımını izlemek faydalı olabilir.
“Fotosentez doğa ananın kek pişirme şeklidir” ifadesi aslında şaşırtıcı bir ifadedir, ama asıl bunun nasıl bir anlam ifade ettiğini anlamak öğrenciler için anlamlı ve değerli olabilir.
Bu ifadeyi metafor kılan, süreç sonunda ortaya çıkan ürünün keke benzetilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer “Fotosentez doğa ananın soluk alıp verme şeklidir” ifadesi kullanılsa idi, bu ifade analoji olarak tanımlanacakken, ürünün abartılı ya da ilişkisiz bir şekilde keke benzetilmiş olması ifadeyi metaforik kılmıştır.
BİLİMDE ANALOJİ VE METAFORUN YERİ
Eğitim tarihinin başlangıcından beri, bilim adamları, çocuk ve gençlere önemli temel kavramların kazandırılması için analojilerden yararlanmışlardır.
Metaforlar ve analojileri, bilişsel ve fiziksel modellemeler, sözlü, yazılı ve davranışa dönük iletişimde yer almaktadır.
Metafor ve analojiler, insan özelliklerinin hayvanlarda sunulduğu çocuk hikayelerinde de yer almaktadır. Kurgusal olan veya olmayan bütün hikayelerde, dinsel yazılarda analojiler açıklayıcı materyaller olarak kullanılmıştır.
Bütün edebi simgeler de, bir varlığı diğeri ile süreç, benzerlik, ilişkili bilgiler bakımından karşılaştırma potansiyeli nedeniyle analoji olarak tanımlanabilir.
BİLİMDE ANALOJİ VE METAFORUN YERİ
Analojiler, anımsamayı zenginleştirdikleri için, bireylerin bilinenle bilinmeyen alan arasında transfer yapmasına neden olan bilişsel şemaları sorgulamalarına neden olur.
Örneğin, kapalı bir kaptaki gaz moleküllerinin kapalı bir kaptaki sert toplara benzetilmesi bireyin bilişsel tasvirinin somutlaşmasını sağlamaktır.
Analojiler aynı zamanda keşfetmeye yönelik araçlar olarak da kullanılabilir. Plato, Aristo ve diğer yunanlı düşünürlerin bir çoğu oluşturucu fikirler geliştirmek için analojilerden yararlanmıştır.
Kepler gezegenlerin hareketi kanununu saatin çalışmasından esinlenerek bulmuş, Huygens, ışık olgusunu anlamak için su dalgalarından yararlanmıştır.
BİLİMDE ANALOJİ VE METAFORUN YERİ
Bilimsel keşif olarak analoji kullanımının belki de en iyi örneği Maxwell’in, Faraday’ın elektrik kuvvet çizgilerini matematiksel olarak ifade etmesidir.
Işığın dalga teorisinin ilk olarak analojiler sayesinde geliştirildiği de bilinmektedir.
Sonuç olarak analojiler, bilinmeyeni bilinen ile benzeştirmeye yaramakta dolayısıyla yeni buluşlara olanak sağlamaktadır.
1665 yılında Robert Hooke’nun ışık mikroskobunda mantarları incelerken, mantarın ince duvarlar ile çevrili bir bir çok kovuktan ve dilimden meydana geldiğini gördüğü, bu küçük boşlukların ona içinde rahiplerin yaşadığı odacıkları anımsatması nedeniyle boşluklara “hücre” ismini verdiği bilinmektedir.
BİLİMDE ANALOJİ VE METAFORUN YERİ
Bundan 300 yıl sonra, benzer bir şekilde Lewis Thomas 1974 yılında “Dünyayı bir çeşit organizma olarak düşünmeye çalışıyorum fakat olmuyor, düşünemiyorum, o çok büyük , çok karmaşık, bir çok parçadan oluşmakta, görünen bağlantılardan yoksun çalışan birçok parçası var. Bir gün tepelere doğru yol alırken, merak ettim, eğer bir organizmaya benzemiyorsa daha çok neye benziyor, en çok neye benziyor, ve birden aklıma geldi, o daha çok tek hücreye benziyor.” ifadesiyle dünyayı, bildiklerinden yola çıkarak tanımlamaya çalışmıştır.
BİLİMDE ANALOJİ VE METAFORUN YERİ
Birçok araştırmacı analoji kullanımının farklı perspektifleri üzerinde durmuştur. Holyoak ve Thagard bu perspektiflerden keşfetme, geliştirme, değerlendirme ve anlatım olmak üzere dört kullanım alanından söz etmişlerdir.
Bunların içinde en dikkat çekici olanı “keşfetme” dir ki, analoji yeni hipotezlerin kurulmasında yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda analoji, tartışmaların hipoteze uyarlanması ve yeni fikirlerin diğer insanlara aktarılmasına da hizmet etmektedir.
Örneğin; Benjamin Franklin ışığın bir elektrik olduğunu düşünerek, ışık-elektrik analojisini kurmuş ve bu analojiye deney geliştirmek içinde kullanmıştır. Bu durum bilimsel analojilerin sadece bir durum ya da süreç için kullanılmadığının kanıtıdır.
ANALOJİ VE MODEL İLİŞKİSİ
Fen bilimleri literatüründe modelleme, bilinen kaynaklardan yola çıkarak bilinmeyen bir konuyu açık ve anlaşılır hale getirmek için yapılan işlemler bütünü; süreç sonunda ortaya çıkan ürün ise model olarak tanımlanmaktadır.
Bir biyoloji kitabı modelleri şöyle tanımlar:
Bir model, bir nesne veya sürecin basitleştirilmiş bir resmi ya da temsilidir. Bir nesnenin nasıl yapıldığını, bir sürecin nasıl işlediğini anlamamıza yardımcı olur. Ayrıca iyi bir model bir nesnenin nasıl davranacağını tahmin etmekte yardımcıdır. Model gerçek bir şey olmamasına rağmen, kabul edilmiş modeller yeni bilgilerle değişebilirler.
ANALOJİ VE MODEL İLİŞKİSİ
İlk kez Thomson’ un ortay attığı atom modelinin yerini, elde edilen yeni bilgiler ışığında önce Rutherford sonra Bohr atom modeline bırakması gibi örnekler bilimsel süreçte modelleme ve model kullanımına ilişkin örneklerdir.
Bir modeli model yapan analojik ilişkisidir, bu yüzden model ve analojinin sıklıkla birbirinin yerine kullanıldığı görülmektedir.
Elektrik devresi su modelinin, su analojisi olarak adlandırılması bu durumun en güzel örneği olarak tanımlanabilir.
ANALOJİ VE MODEL İLİŞKİSİ
Analoji modellerin ve modelleme işleminin temelini oluşturur. Herhangi bir konu ile ilgili bir model kullanmanın veya bir model oluşturmanın amacı, öğretilmesi-öğrenilmesi güç olan olguların uygun analojiler kullanılarak anlaşılır hale getirilmesi ya da basite indirgenmesidir.
Bu nedenle analoji modelleme stratejisinin vazgeçilmez bir bileşenidir. Analoji, yabancılık çekilen bir olgunun, yabancılık çekilmeyen bir olguya benzetilerek açıklanmasıdır.
Tanıdık olmayan olgu hedef, tanıdık olan olgu ise kaynaktır. Analojiler, kavramları öğrencilerin zihninde somutlaştırır ve daha kolay anlaşılmasını sağlar. Anlaşılması zor, kompleks konuları basite indirgeyerek akılda kalacak şekilde açıklar ve ayrıca öğrencinin derse olan ilgisini ve katılımını artırır.
ANALOJİ VE MODEL İLİŞKİSİ
Fakat unutmamak gerekir ki, analojilerde kaynak ve hedef asla yüzde yüz bir benzerlik göstermez ve daima birbirinden ayrılan noktaları vardır.
Bu nedenle, analoji yüzeysel kalırsa yani ayrıntıya girilmez ise yanıltıcı olabilir.
Analojiler, öğrenciler tarafından iyi anlaşılamadığı zamanlarda da yanıltıcı olabileceği gibi kavram yanılgılarına bile yol açabilir. Analojiler direk bir şeyi başka bir şeye benzetme şeklinde, hikaye şeklinde veya şekiller ya da deneyler şeklinde olabilmektedir.
ANALOJİ VE MODEL İLİŞKİSİ
Analoji yaklaşımı, düşünülen kavram ne olursa olsun, somut örnekler ve temsillerle yoğun bir biçimde yüklüdür.
Model kullanımının fen bilimlerindeki önemi soyut olan kavram ya da varlıkları somut olarak öğrencilere sunmasından kaynaklanmaktadır.
Bazı fen konularında kavramlar arası ilişkinin anlaşılması için modeller kullanılabilir. Fakat öğrenciler modeli, gerçeğin tıpatıp fiziksel kopyası olarak düşünebilirler, bu durum modelin öğretmeye yardımcı olduğu şeyi açıklamalarını etkileyecektir.
MODELLER, ANALOJİLER VE MECAZLAR (METAFORLAR)
Analojiler fen öğretiminde olayları modelle açıklamak veya olayların anlaşılmasını sağlamak için kullanılır. Bu uygulamanın temel örneği atomun yapısının güneş sistemi şeklinde modelleştirilmesidir.
Analoji ve Mecaz arasındaki fark model yapısının açık olup olmadığıdır. Bazı durumlarda, atomu güneş sisteminin küçük bir versiyonu olarak benzetme yapılması önerilebilir. Atomun küçük bir güneş sistemi olduğunu söylemek mecaz kullanmaktır.
Mecazın sözel gücü “gibi” veya “benzer” terimlerinin içeriğiyle körelebilir fakat öğretimde en iyisi açık analojiler kullanmaktır.
ANALOJİ VE ÖRNEK İLİŞKİSİ
Analoji ve örnekler bilinmeyenleri bilindik hale getirmekte kullanıldıkları için öğrenme sürecinde aynı amaçlara hizmet etmektedirler. Ancak, örnek; bir konu ya da kavram üzerinde açıklama niteliği taşıyan alt kavramları ifade etmesi bakımından analojiden ayrılır.
Analojide iki kavram arasında işlevsel benzerliklerden yola çıkılarak karşılaştırma ya da ilişkilendirmelerde bulunur. Glynn’in belirttiği gibi bir örnek iki kavramın benzer özellikleri arasında bir karşılaştırma değil, bir kavramı örneklendirmedir ancak örnekler analojler gibi görülüp bu şekilde kullanılabilirler.
ANALOJİ VE ÖRNEK İLİŞKİSİ
Eğer bir öğrenci verilen bir kavramı daha çok örnekle ilişkilendirmek isterse, karşılaştırma yapılan cümleler kurması gerekecektir.
Bu gibi karşılaştırmalardan analoji olarak bahsedilmektedir, bu nedenle bir kavramın özelliklerini tarif etmek için verilen çoğu örneğin, analojik ilişki içinde olduğu görülebilir.
ANALOJİ VE ÖĞRENME
Öğrenme, bireyde meydana gelen kalıcı izli davranış değişikliği olarak tanımlanmaktadır.
Bilişsel öğrenmenin öncülerinden Piaget, öğrenmede dört temel süreçten bahsetmektedir, bu süreçler: özümleme, düzenleme, denge ve dengesizlik süreçleridir.
Bir bireyin yeni öğrendiği bilgi eski bilgileriyle çelişmiyorsa bireyde özümleme süreci ve dolayısıyla öğrenme gerçekleşmiş olur.
Eğer yeni bilgi eski bilgilerle çelişiyorsa, bireyin zihninde var olan kavramsal ilişkiler arasında bir dengesizlik süreci, daha sonra düzenleme, özümleme ve denge süreci gerçekleşir.
ANALOJİ VE ÖĞRENME
Piaget zihninde var olan kavramsal ilişkilere “Şema” adını vermiştir.
Kaynaktan hedefe, yapıların transfer edilmesi yoluyla, analojilerle yeni şemalar üretilir.
Bazı öğrencilerin fen öğretiminde diğerlerine göre daha fazla başarılı olmaları, öğrencilerin öğrenme ya da anlamlı öğrenme (öğrenmeyi anlamlandırma) stratejileriyle ilgili olarak tanımlanmaktadır.
Anlamlı öğrenme kavramını ortaya koyan Ausubel (1968), öğrenmeyi öğrenenlerin aktif bir şekilde kendi anlamlarını yapılandırdıkları ilk bilgileriyle sonrakileri ilişkilendirdikleri aktif bir süreç olarak tanımlar.
ANALOJİ VE ÖĞRENME
Hiçbir olay, olgu ve deneyim tamamen aynı değildir, bilinmeyen şeyleri öğrenmek için farklı şeyler arasındaki benzerliklerin bulunması ve aralarında bir köprü oluşturulması gerekmektedir.
Son yıllarda yapılan çalışmalarda, karmaşık fen kavramlarının öğretilmesinde analoji kullanımının anlamlı öğrenmede rolü olduğunu göstermektedir.
Fen bilimlerini anlama, öğrenenlerin analojileri, metaforları, problemleri, modelleri ve yeni bilgileri, geçmiş bilgileri ile ilişkilendirme,genelleme ve uyarlama süreçleri ile ilgilidir.
ANALOJİ VE ÖĞRENME
Örneğin Wong, öğrencilerin kendi geliştirdikleri analojilerin genelleme, değerlendirme, açıklamalarını yeniden düzenleme ve kavramsal anlamlarını geliştirmede etkili olduğunu görmüştür.
Fen öğrenmede asıl amaç, bir şeyin nasıl ve niçin olduğunun açıklanması, anlaşılması üzerine kurulu olduğundan, bu süreçte analojilerin rolü büyüktür.
Fen konularının bazılarının soyut olması, öğrencilerin konuları anlamalarını zor kılmaktadır. Soyut olanı somutlaştırma ve konuları daha kolay anlaşılır hale getirme bakımından analojilerin rolü bir çok araştırmacı tarafından vurgulanmıştır.
ANALOJİLERİN SEÇİLMESİNDE GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI GEREKEN İLKELER
İçerik ve hedef iyi belirlenmelidir.
Bilinmeyen yeni kavram için, benzer analog kullanılmalıdır.
Soyut yeni hedef kavram için, somut analog kullanılmalıdır.
Yeni kavramın yapısı ile ilişkilendirilebilen bağlantılar seçilmelidir.
Öğrencilerin karakteristik özellikleri, ön bilgileri dikkate alınmalıdır.
ANALOJİLER NEREDE VE NASIL KULLANILMALIDIR ?
Stepich ve Newby’ ye (1998) göre, analojilerin yeni konu tanıtılacağı zaman verilmesi gerekmektedir.Analojilerin bu şekilde kullanılmasına “Analojik Ön Düzenleyiciler” denmektedir.
Mayer (1987) de ön düzenleyici olarak analojilerin, öğrenciler yeni kavrama yabancı olduklarında ve analojiler somut olduğunda öğretimde yer alması gerektiğini belirtmiştir.
Curtis&Rigeluth (1984) analojilerin kavramlar karmaşık olduğunda öğretim sırasında verilebileceğini; konuyu sonuçlandırma ve birleştirme aşamasında da öğretimin sonunda kullanılabileceğini ifade etmiştir.
ANALOJİLER VE SINIRLILIKLARI
Çocukların elektrik akımı hakkındaki fikirlerinin tartışıldığı yeni bir makalede, Osborne (1983) insan dolaşım sisteminin analoji olarak kullanımının bazı öğrencilere yardımcı olabileceğini gösterdi ve bazı analojilerin ise gerçekten yanlış kavramalara neden olabileceği düşünülmektedir.
Örneğin; bir kimyasal denge sisteminin reaktant ve ürünler gibi birbirinden bağımsız ve ayrı iki bileşenden oluştuğunun söylenmesi hatalı bir kavramdır oysa tümüyle bütün ve sürekli bir sistemdir.
ANALOJİLER VE SINIRLILIKLARI
James’ in çalışmasına göre; biyolojik adaptasyon kavramını aydınlatmayı amaç edinen bir deneysel analojide, bazı öğrenciler bazı hayvanların neden geniş kulaklara sahip olduğu hakkında önceden edindikleri düşünceleri değiştirmede başarısız oldular.
Sonuç olarak; analojilerin resimli imajlarımızın sınırlılığı altında yapılandırılamayacağına dikkat çekildi.
ANALOJİ VE YAPILANDIRMACILIK
ANALOJİ VE YAPILANDIRMACILIK
Yapılandırmacı yaklaşım, son yıllarda öğrenme sürecinde önde gelen yaklaşımlarından biri olmuştur.Bu yaklaşımın temel dayanağı olan iki temel düşüncesi büyük önem taşımaktadır.
Bu düşüncelerden ilki öğrenmenin aktif bir bilgi yapılandırma süreci olması, diğeri ise öğrenmenin daha önceki bilgilere dayanarak gerçekleşmesidir.
Bundan dolayı Kelly’nin de ifade ettiği gibi “öğrenme, hakikat külçelerinden oluşmuş bir yığın değil, şu anda bilinmeyeni bilinenle anlamlandırmak için gerekli aktif bir süreçtir.”
Bu noktada öğrenme yaklaşımında, analojilerin öneminin tam olarak vurgulanması açısından yapılandırmacı yaklaşım önem taşımaktadır.
ANALOJİ VE YAPILANDIRMACILIK
Yapılandırmacı yaklaşım, öğrenmeyi kavramsal gelişim olarak kabul eder. Bu görüşte çoğunlukla farklı olan şey, öğrenmenin sıklıkla sadece bir gelişme zinciri değil, hali hazırda bilinenin tamamen yeni bir yapılandırılması olmasıdır.
Kuhn 1970 yılında, fen tarihinde kıyaslanabilen süreçleri “örnek değişim” olarak adlandırır. Yapılandırmacılık alanında bunlar “kavramsal değişim” olarak ele alınır.
Var olan belleği tekrar yapılandırmaya yardım edebileceği ve yeni bilgiye hazırlayabileceği için, analojiler kavramsal değişimi öğrenmede çok büyük bir öneme sahiptir.
ANALOJİ VE YAPILANDIRMACILIK
Tüm bu açılardan bakıldığında, analojilerin kullanılması kaçınılmazdır, öğrencilerin var olan bilgileri ile yeni bilgilerinin yapılandırmaları yapılandırmacı yaklaşımın temelini oluşturmaktadır.
Bu yaklaşıma göre öğrenen, gereken bilginin dışında anlam oluşturursa etkili öğrenme gerçekleşmiş olur. Yeni öğrenilen bilginin anlaşılması ve hatırlanması için öğrenen için anlamlı olması gerekir.
Anlamlılık, öğrenenin önceki bilgileri ve yeni öğrendikleri arasında yeni bağıntılar oluşturma başarısına bağlıdır.
Bu tür bağlantıları oluşturma yollarından biri de analojilerdir.
ANALOJİ VE YAPILANDIRMACILIK
Analojik düşünme, yapılandırmacı yaklaşımında esasında olduğu gibi, kişinin eski bilgilerini kullanarak hedef kavrama ulaşma sürecidir.
İki kavram analojik bakımdan ilişkili olarak tanımlanıyorsa aralarında fark olabilir fakat aynı ilişkisel sebepleri barındırmak zorundadırlar.
Zengin bilgilerin oluşturulması, öğrenenin ilk bilgilerini sonraki bilgileriyle başarılı bir şekilde birbirine entegre etmesine bağlıdır.
Eğer ilk bilgi ile sonraki bilgi örtüşmüyorsa bilimsel kavramların öğrenilmesi hafıza tarafından reddedilir. Bu durum, var olan fikirlerin ve yapılandırılan anlamların örtüşmemesinden kaynaklanır.
ANALOJİ VE YAPILANDIRMACILIK
Birçok araştırmacıya göre, analojiler yapılandırmacı öğrenme yolunda öğrencilerin öğrenme kalitesi ve düzeyini arttırmaktadır.
Öğrenciler yeni fikirleri önceki yapı ve önbilgileri doğrultusunda oluştururlar.
Ausubel (1968) ön kavramların değişime karşı oldukça dirençli olduğunu söylemiştir.
Dupin ve Johsua (1989) bu kavramları “bilgi kuramı engelleri” olarak tanımlamaktadırlar.
ANALOJİ VE YAPILANDIRMACILIK
Son yıllarda fen öğretimi üzerindeki çalışmalarda en önemli konu, öğrencilerin öğrenme süreçlerindeki kazanımları olmuştur.
Bu nedenle, bir çok alanda öğrencilerin kavram yanılgıları ya da alternatif kavramları üzerine bir çok çalışma yapılmıştır.
Bu tür problemler, ortadan kaldırmak, kavram yanılgılarını gidermek ve kavramsal değişimi gerçekleştirmek için sınıf içinde uygulamaya yönelik analojiler üretilmiştir.
KÜÇÜK GÜNEŞ SİSTEMİ
Fen öğretiminde çok genel kullanım atomun güneş sistemine benzetilmesidir. Aşağıdakiler kabul edilerek bu analoji kullanılıyor:
Atom kavramı soyut ve atomun yapısını değerlendirmek öğrenciler için zor olacaktır.
Atom güneş sistemine benzer.
Öğrenciler güneş sistemini bilirler.
Atomla güneş sistemini karşılaştırma, öğrenciye atomik yapı hakkında yararlı bir başlama noktası sağlayacaktır.
Analojiyle öğretmenin değeri bu dört gerçek özelliğe dayanır.
KÜÇÜK GÜNEŞ SİSTEMİ
İstisnalara rağmen, merkezde çekirdek, etrafında elektronlar ve bunu takiben yakın dairesel orbitaller şeklinde öğretilen atom modeliyle güneş sisteminin benzetilmesi bazı yararlar oluşturuyor.
Eğer öğrenci güneş sistemini gözünde canlandırabilirse, bu atomun yapısı için bir model olabilir.
KÜÇÜK GÜNEŞ SİSTEMİ
Böyle genel bir analojiyi kullanmak şaşırtıcı olabilir fakat bu analojinin uygun olmayan yönlerini bulmak daha kolay:
Eğer iki sistem benzer olmaktan çok, farklı ise. Açıkça en fazla büyüklük farkı var fakat bunun dışında bir çok anlamlı farklılıklar var.
KÜÇÜK GÜNEŞ SİSTEMİ
Bohr atom.swf
KÜÇÜK GÜNEŞ SİSTEMİ
Farklılıkların bu listesi analojilerin değerini önemli olarak yıkmaz.
Güneş sistemi hala atomun modelini canlandırmayı sağlayabilir; bu değişik noktalar incelenerek , geliştirilerek yapılabilir.
Bazı şartlara bağlı olarak, atomun güneş sistemine benzetilmesine katılmak mantıklıdır. Ve atomla güneş sistemini karşılaştırmak, atomik yapı hakkında soyut fikir öğrenmesi için öğrenciye yararlı bir başlangıç noktası sağlayacaktır.
KAYNAKLAR
Gülçiçek, Ç., Bağı, N., Moğol, S. “Öğrencilerin Atom Yapısı-Güneş Sistemi Pedagojik Benzeştirme (Anoloji) Modelini Analiz Yeterlilikleri”.
Webb, M.J. “Analogies and Their Limitations” – “Analojiler ve Sınırlılıkları”. December,1985.
Allan, G.H. “Thinking and Working Scientifically: The Role Of Anological and Mental Models” – “Bilimsel Çalışmak ve Düşünmek: Düşünsel ve Analojik Modellerin Rolü”. Central Queensland University.
Kesercioğlu, T., Yılmaz, H., Huyugüzel Çavaş, P., Çavaş, B., “İlköğretim Fen Bilgisi Öğretiminde Analojilerin Kullanımı: Örnek Uygulamalar”. Ege Eğitim Dergisi. 1:27-35, 2004 (5).
KAYNAKLAR
Dİnledİğİnİz İçİn TeşekküRler !!!
gokhan-kumlu-050513078-analojiler1631013663_pptx
|
mahonick ÜyePuan: 1768.5 | Gönderilme Tarihi: 28 Aralık 2011 23:37:23 | # 3 Analogies Analogies:
Nations are like people; firms are like people – each has objectives and pursues them.
The brain is like a computer.
Human interaction is like a game: prisoner’s dilemma, coordination, chicken, etc.
Voters are like balancing scales.
Policies are like points in a space; people’s preferences are equal to distance in this space.
Gas molecules are like billiard balls. Gases in a vessel are like billiard balls on a pool table.
Atoms are like solar systems: Our solar system consists of a sun in the middle with nine smaller planets rotating around it in their orbits. The element Fluorine has a nucleus and nine smaller electrons rotating around it in their orbits.
In the first half of this century, the phycisist Niels Bohr was awarded the Nobel Prize for using the Bohr/Rutherford model to explain the hydrogen atom. This model was based on a direct analogy between atoms and the Solar System. Subsequently this model faltered for atoms more complex than hydrogen, and atomic/stellar analogies came to be regarded as "naive" or "quack" ideas.
According to the Bohr Model, electrons can only exist in particular energy levels around the nucleus. This is like a stick shift on an automobile ... it only works when it is in 1st gear, 2nd gear, etc ... and not at any in between position.
Light is a wave.
Light is a particle (like a bullet).
ADHDers are like moths:
They are drawn to the brightest light.
Unfortunately, the brightest light is sometimes a Bug Zapper.
The nucleus of the eukaryotic cell has often been called the control center of the cell. It would perhaps be more accurate to compare the nucleus to a library from which the cell gets information necessary to produce the enzymes used by the cell to grow, reproduce, and manufacture cell products.
Many factories have special rooms where the drawings of machinery and product components, assembly diagrams, and descriptions of operational procedures are stored for safe keeping. If we envision such a room with locked bookcases containing these drawings and other essential documents, kept under the supervision of a librarian who has the key to the locked cases, we have a good analogy for the nucleus.
POLYMERASE CHAIN REACTION (PCR)
Suppose you have a 10 foot banner of which you want to make an exact copy. You would take it to a copy machine, right? But will the entire banner fit on the copy machine? No, only a small portion will (either an 8 X 11 or 8 X 14 inch piece). You can make as many copies as you want, but the copy machine will only copy the selected region of the banner. Polymerase Chain Reaction or PCR works in the same manner. The banner represents a chromosome; it can be copied as many times as you want (called cycles), but only for a small region of the chromosome. Typically PCR does 30 cycles, which will copy the small region of the chromosome 210 times making over a billion copies. Now you have many copies of that chromosome region for procedures such as cloning into vectors, determining tissue types (for organ transplants), and criminal investigations.
(See Scientific American April 1990 for additional background information on the PCR method)
A DNA molecule consists of small repeating units joined together in a long, twisted "ladder". The two sides of the ladder contain sugar and phosphate units. The "rungs" are made of pairs of chemicals called bases
The cell is like a factory:
The right and left sides of the heart function as two completely separate pumps. An interior wall called the septum separates the two sides of the heart
Tests an analogy should meet:
1. The analogy should compare the unfamiliar to the already-familiar. The analogy of currents to the flow of water in pipes is useless unless the student already has a good grasp of hydraulics.
2. The analogy should be simple and easy to present. If the comparison requires elaborate justification or explanation, forget it. If the analogy requires a long list of "exceptions" and qualifications, the time would be better spent on a direct and fuller physical and mathematical treatment.
3. The analogy should be reasonably complete in all important details. The non-analogous details shouldn't require elaborate explanation.
4. The analogy should be mathematically analogous. The two cases being related ought to obey the very same mathematical equations.
5. The analogy should be physically analogous. The physical principles in the cases being compared ought to also be meaningfully analogous.
6. Analogies ought never be represented as a demonstrations, arguments, or proofs. Analogies must never replace rigorous mathematical and physical development.
7. The analogy should not be restricted to a single case or a special case.
8. All obvious extrapolations of the analogy should be valid. The analogy should continue to give correct predictions in other cases that will occur in the course, and other cases that a thoughtful student might apply it to.
9. There should be no hidden or unstated assumptions required to make the analogy "work."
analogies-for-second-week1172174197_doc
|
mahonick ÜyePuan: 1768.5 | Gönderilme Tarihi: 29 Aralık 2011 21:01:42 | # 4 Analoji Örnekler ANALOJİLER
Analoji; Öğretilecek yeni bilgiyi, öğrencinin daha önceden bildiği bilgilerle ilişkilendirerek öğrenmeyi kolaylaştıran yapılardır. (Reigeluth, 1983)
Analoji ile yapılan anlamlı öğrenme için bilinenler ile bilinmeyenler arasında karşılaştırma yapılırken, benzerliklerin nasıl ve hangi amaçla oluşturulduğunun ortaya konması çok önemlidir.
Analoji yönteminde öğretim 6 aşamada gerçekleşmektedir:
1. Hedef kavramını tanıtılması
2. Benzer kavramın incelenmesi
3. Hedef ve benzer kavram ile ilgili açıklayıcı tanımlamanın yapılması
4. Benzerliğin ayrıntısının çıkarılması
5. Benzerliğin uymayan yönünün belirtilmesi.
6. Sonucun çıkarılması
Öğretmenler analoji kullanırken sınıflardaki seviye farkını dikkate almalıdır.
Öğretmenler analojileri kullandıkları yere dikkat etmelidir.
Öğretmenler analoji kullanırken öğrencilerinin tecrübelerini dikkate almalıdır.
Kimya Konularıyla İlgili Bazı Analoji Örnekleri
1. Atom yarıçapı, bir grupta yukarıdan aşağıya doğru inildikçe, daha fazla enerji seviyesi eklendiği için artar. Ağaçlara büyüme halkası eklendikçe, ağaç gövdesinin çapı artar.
2. Atom yarıçapı bir grupta yukarıdan aşağıya doğru inildikçe artar. Zürafanın üzerindeki noktaların büyüklüğü de boyundan aşağıya doğru inildikçe artar.
3. Atomların farklı enerji seviyelerinde farklı sayıda elektronlar bulunur. Benzer şekilde, araba park yerindeki bütün sıralarda aynı sayıda araba bulunmaz. Sıranın şekline ve yerine bağlı olarak araba sayısı değişir.
4. Enerji seviyeleri çekirdeğe en yakın yerden başlar ve dışarıya doğru dolar. Dış seviyedeki elektronun iyonlaşma enerjisi iç seviyedekinden daha küçüktür. Benzer şekilde araba park alanında merkeze en yakın olan sıra en önce dolar, en son ayrılır.
5. Bohr Atom Modelinin kabul ettiği temel kurallardan biride elektronların sadece belli enerji seviyelerinde bulunabileceğidir. Benzer şekilde, bulunduğun merdiven basamağına göre belli potansiyel enerjin vardır. İki merdiven basamağı arasında duramazsın. Bunu yapmayı denersen, otomatik olarak daha düşük seviyede olan merdiven basamağına ve daha düşük enerji seviyesine geçersin.
6. Bohr Atom Modeline göre elektronlar çekirdeğin etrafında sadece belirli enerji düzeylerinde bulunabilirler. Bu da arabanın sadece 1. viteste, 2. viteste çalışmasına benzer. Araba iki durum arasında çalışmaz.
7. Kuantum teorisine göre, elektromanyetik dalga enerji akışından oluşur. Dalgayı resmi yürüyüşteki bir grup insana benzetirsek, fotonları da sırt çantasın benzetebiliriz. Daha enerjik yetişkinler sırt çantalarında çocuklara göre daha fazla materyal taşıyabilirler.
8. Koordine kovalent bağ oluşumu kütüphaneden kitap ödünç lamaya benzetilebilir. Koordine kovalent bağ oluşurken atomlar elektron alarak veya vererek birbiriyle elektronları ortaklaşa kullanır ve dış yörüngedeki kabuğu doldurmaya çalışır. Elektron nokta yapısında elektronlar sayılırken bu elektronlar her iki atom için sayılır. Kütüphaneden kitap ödünç alındığında da kitap ödünç alana aitmiş gibi olur; aynı zamanda kütüphanedeki kitaplar sayılırken ödünç verilen kitapta dâhil edilir.
9. Atomlar arasında elektronlar eşit paylaşılmışsa oluşan bağ apolar kovalent bağ oluşur. Eğer atomlar elektronları eşit paylaşmamışsa oluşan bağ polar kovalent bağdır. Bağ yapmak için elektronlar tek atom tarafından veriliyorsa, bu tür kovalent bağlara koordine kovalent bağ denir. Benzer şekilde, arkadaşınızla gittiğiniz bir lokantada arkadaşına yemeğin yarısını verip onun yemeğinin yarısıyla değiştirirsen bu durum apolar kovalent bağ oluşumuna benzer. Polar kolent bağ oluşumu da arkadaşının senin yemeğinin tamamını alması ve sana kendi yemeğinden küçük bir parça vermesi duyumuna benzetilebilebilir. Koordine kovelent bağ oluşumu ise parasız bir insanı fark edip, onu lokantaya götürüp bütün yemeğini ona vermeye benzetilebilir.
10. Hidrojen iyonu konsantrasyonu ile hidroksit iyonu konsantrasyonu arasındaki ilişki tahterevalliye benzetilebilir. Tahterevallinin bir ucuna hidrojen iyonu diğer tarafına da hidroksit iyonu konduğu hidrojen iyonu derişimi arttıkça hidroksit iyonu derişimi azalır. Benzer şekilde, tahterevallinin bir ucuna pH diğer ucuna hidrojen iyonu koyarsak pH arttıkça hidrojen iyonu derişimi azalır (Fortman, John 1994 ).
11. Rezonans hibriti katıra benzetebiliriz. Katıra baktığımız zaman sadece eşek ya da sadece atı görmüyoruz ikisini de görüyoruz ( Sienko, M.J ve Plane, R.A. 1964).
12. İki molekülün sadece çarpışması birbirleriyle reaksiyona girecekleri anlamına gelmez. Reasiyonun olabilmesi için moleküllerin uygun şekil ve geometride çarpışması gerekir. Benzer şekilde bir bulmacada bulmacanın parçasını istediğin yere koyamazsın. Bulmacayı tamamlamak için parçaları doğru yerleştirmen gerekir.
13. Astronotlar kainata 6,02.1023 tane yani 1 mol yıldız olduğunu tahmin ediyorlar.
14. Atomlar çok küçük olduğu için laboratuar şartlarında ölçülemez. Bu nedenle Avogadro sayısı çok büyük bir sayıdır. Nasıl 1 düzinede 12 kalem varsa 1 mol atomda da 6,02.1023 tane atom vardır.
15. Avogadro sayısı Pasifik okyanusundaki suyun mol sayısıdır. ( 7.108 km3 veya 7.1023 mL ) (Dale Alexander Gordon, M. ark., 1984).
16. Kimyasal reaksiyon hızını değiştiren ve kimyasal reaksiyonda değişikliğe uğramayan maddelere katalizör denir. Benzer şekilde nikâh memuru da törenin hızını etkiler fakat sonucunu değiştirmez.
17. Endotermik reaksiyonların gerçekleşmesi için dışarıdan enerji alması gerekmektedir. Ekzotermik reaksiyonlar gerçekleşirken ise enerji açığa çıkar. Endotermik reaksiyonu su alan süngere benzetebiliriz. Su alan süngerin sıkılmasını ise ekzotermik reaksiyonlara benzetebiliriz.
18. Kimyasal bir reaksiyonun gerçekleşebilmesi için reaksiyona giren taneciklerin çarpışması gerekmektedir. Bunu güreşçilerin güreşebilmeleri için birbirlerine çarpmaları gerekmesine benzetebiliriz.
19. Atomun merkezinde çekirdek vardır. Çekirdek etrafında yörüngelerde elektronlar dolanır. Benzer şekilde; güneş sisteminin merkezinde güneş vardır. Güneşin etrafındaki yörüngelerde gezegenler dolanır.
20. Maddelerin yapı taşı atomdur. Benzer şekilde, alfabedeki sınırlı sayıdaki harften birçok kelime ve sınırsız sayıda cümle meydana gelmektedir.
21. Elementlerin sınıflandırılmasını okuldaki öğrencilerin sınıflandırılmasına benzetebiliriz.
22. Boyle kanununa göre belli miktarda bir gazın basıncıyla hacmi ters orantılıdır. Öğrencileri gaz moleküllerine benzetirsek, sınıftaki öğrenci sayısı arttıkça öğrenciler sıkışacaktır yani basınç artacaktır. Sınıf küçülünce hacim küçülmüş olacak basınç artacaktır.
23. Çapı iki cm olan bilyelerin bir molü Everest tepesinden 116 kat daha yüksektir ( Truman Schwartz A. Ve Lucy T. Pryde, 1984).
Biyoloji Konularıyla İlgili Bazı Analoji Örnekleri
1. Enzim-subsrat ilişkisi anahtar-kilit ilişkisi gibidir.
2. Bilim adamının bilimsel bir problem üzerinde çalışması, dedektifin bir olay üzerinde çalışmasına benzer.
3. DNA ‘ nın bazları alan adenin, sitozin, timin, urasil, guanin, DNA’nın çift zincir yapısında karşılıklı olarak eşleşirler. Merdiven basamaklarını bir arada tutan çiviler gibi.
4. Elektriksel iletimin hızlı gerçekleşmesini sağlayan, aksonun üzerini örten yapı olan miyelin kılıf kabloların dışındaki yalıtım maddesine benzer.
5. Vücudumuzda çeşitli kimyasal tepkimelerin gerçekleştiği yer olan karaciğer laboratuara benzetilebilir.
6. Hücrenin enerji ihtiyacını karşılayan mitokondriler enerji santrallerine benzerler.
7. Kromozomların eşlenmesi bir çift çorap gibidir.
8. Protein sentezi ekmek yapımına benzer.
9. Böbreklerin çalışmasını arıtma tesisine benzetebiliriz.
10. Hücrenin yapısı ve görevi fabrikaya benzetilebilir. Fabrikanın dış duvarları hücrenin zarına; işçiler ve makineleri ise sitoplâzmaya, yöneticisinin bulunduğu yer çekirdeğe benzetilebilir.
11. Kalbin çalışması pompaya benzer.
12. Bir canlının vücudu hücrelerle binalarda tuğlalarla örülmüştür.
13. ATP-ADP dönüşümü pilin çalışmasına benzer.
14. Çekirdek bütün hücrelerin aktivitelerini yönetir ve kontrol eder. Beyin, bütün vücudun aktivitelerini yönetir ve kontrol eder.
Fizik Konularıyla İlgili Bazı Analoji Örnekleri
1. Isı, para gibidir. Başkasına verilebilir, biriktirilebilir. Sıcaklık, birçok ısıya sahip zengin biri gibidir.
2. Elektrik akımı, suyun akması gibidir.
3. Manyetik alan çizgileri yağmur damlaları gibidir.
4. Vektörlerin toplanması, posta kutularına benzerdir.
5. Elektrik devreleri kalorifer sistemi gibi çalışmaktadır.
6. Enerji de para gibi alınıp verilebilir.
7. Bileşik kapların yapısı kalp ve damarlara benzer.
HÜCRE
Canlıların temel yapı ve işlevsel birimi hücredir. Bütün canlılar bir ya da daha fazla hücreden meydana gelmiştir. Kalıtım materyali hücrede bulunur. Modern Hücre Teorisi'ne göre yeni hücreler var olan hücrelerin çoğalması ile oluşur.
Bu teoriyi şöyle açıklayabiliriz: Canlılarda gördüğümüz her türlü yapısal ve işlevsel faaliyeti hücrede görebiliriz. Yani bir hücre büyüme, boşaltım, üreme, hareket gibi, canlılığa özel işlevleri tek başına yerine getirebilir.
Bütün canlılar hücrelerin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Tek bir hücreden meydana gelen amip, terliksi hayvan ve milyarlarca hücreden meydana gelen insan. Canlılığın en büyük özelliklerinden birisi hücresel yapıya sahip olmalarıdır.
Her türlü özelliğimizin oluşmasını sağlayan kromozomlar hücrede bulunur. Kromozomlar, prokaryot (ilkel çekirdekli) canlılarda stoplazma içerisine dağılmış olarak bulunurken, ökaryot (gerçek çekirdekli) canlılarda çift kat zarla çevrili çekirdek organelinin içerisindedir. Kromozomlar sayesinde ana-babadaki özellikler, genç hücrelere ve tabii ki yavrularına geçer.
Anorganik ve organik evrim süreci dışında hiçbir hücre, durduk yerde ortaya çıkmaz. Ancak varolan hücrelerin mitoz veya mayoz bölünme geçirmesiyle oluşur. Mitoz bölünme, bir hücreden aynı özellikleri taşıyan iki yavru hücrenin meydana gelmesidir. Büyüme ve gelişme sırasında vücut hücrelerimiz bolca mitoz bölünme geçirerek çoğalırlar.
Mayoz bölünme ise, bir hücreden dört yavru hücrenin meydana gelmesidir. Üreme hücrelerinde görülen bir bölünme şeklidir. Canlıların çeşitlenmesine ve farklı özellikler kazanmasına olanak sağlar.
Canlılardaki farklı Hücreleri Tanıyalım….
Hücrenin temel kısımları:
• Hücre zarı
• Sitoplâzma
• Çekirdek
SİTOPLÂZMA
Hücre zarı ile çekirdek arasını dolduran, renksiz, yarı saydam, yumurta akı kıvamında (kolloid) bir sıvıdır. Sitoplâzma canlıdır ve hücrenin bütün hayatsal faaliyetleri burada oluşur. Büyük bir çoğunluğu sudan oluşan sitoplâzmada, sudan başka, organik, inorganik maddeler, organeller, madensel tuzlar, hormonlar ve vitaminler de bulunur.
Organik Madde: Sadece canlıların yapısında bulunan yağlar, karbonhidratlar ve proteinler bu grubu oluşturur.
İnorganik Madde: Hem canlıların, hem de cansızların yapısında bulunabilen su ve madensel tuzlar bu grubu oluşturur.
Organeller: Sitoplâzmanın içinde yapıları ve görevleri birbirinden farklı küçük parçacıklar vardır. Bunlara organel denir.
ORGANELLER VE GÖREVLERİ
ZAR YAPILARINA GÖRE ORGANELLER
ZARSIZ ORGANELLER TEK KAT ZARLI ORGANELLER ÇİFT KAT ZARLI ORGANELLER
RİBOZOM ENDOPLAZMİK REDİKULUM PLASTİTLER
SENTROZOM GOLGİ CİSİMCİĞİ MİTOKONDRİ
KOFUL
LİZOZOM
Koful: Hücre içinde atık madde, su ve besin depolayan kese şeklindeki yapılardır. Tek katlı zardan oluşur. Bitki hücrelerinde büyük(%90’ ını kaplayacak kadar) , hayvan hücrelerinde ise küçüktür. Yaşlanmış hücrelerde kofullar büyük ve az olur.
Mitokondri: Hücre içinde oksijenli solunum yapar. Hücreye gerekli enerjiyi sağlar. Çift katlı zarla çevrilidir. Karaciğer, kas ve sinir hücreleri, fazla miktarda enerji kullandığından çok sayıda mitokondri içerir.
Sentrozom; Hücrede bölünmede görevlidir. Sadece hayvan hücresinde vardır. Bitki hücresinde sentrozom bulunmaz!
Plastitler
Sadece bitki hücrelerinde bulunur. Hücre ile gelişerek, bulundukları ortama göre, farklı renk pigment taneciklerini oluştururlar ve renklere göre farklı görevler üstlenirler. Plastitler ışık etkisiyle birbirlerine dönüşebilirler.
Pigmentleri ve görevleri farklı plastitler üç çeşittir:
a) Kloroplast: Yeşil renk pigmenti olan klorofil taşırlar. Bitkilerin yapraklarında, ham meyve ve sebzelerinde, genç dallarında, otsu gövdelerinde bulunur. Kloroplastlar fotosentez olayını gerçekleştirir. Fotosentez sonucu besin ve oksijen üretilir.
b)Kromoplast: Sarı, kırmızı ve turuncu renk pigmentlerini taşırlar. Böylece bitki ve meyvelere renk verirler, vitamin üretip depolarlar. Kloroplastın değişimi ile oluşurlar.
c)Lökoplast: Renksiz plastitlerdir. Işık aldığında yeşil renkli kloroplastlara dönüşebilirler. Bitkinin tohumlarında, kök ve toprak altı gövdesi gibi depo organlarında bulunur. Lökoplastlarda protein, yağ ve nişasta gibi besinler depolanır.
HÜCRE ZARI:
Bütün bitki ve hayvan hücrelerinde bulunan canlı, saydam, esnek ve seçici geçirgen bir zardır.
Seçici geçirgenlik, hücre zarının bazı maddeleri hücre alıp bazılarını almamasıdır.
Hücre zarının görevleri:
1- Hücreyi dış etkenlerden korumak
2- Hücreye şekil vermek
3- Madde alış verişini kontrol etmektir.
Akıcı-mozaik zar modeline göre hücre zarı, iki sıra yağ tabakasıyla bu tabakalarda yüzen farklı büyüklük ve yapıdaki proteinlerden oluşur. Hücre zarı karbonhidrat, protein ve yağlardan oluşur.
Hücre zarından geçebilen maddeler: Küçük moleküller ( glikoz, aminoasit, su, madensel tuzlar), yağda eriyen A, D, E, K vitaminleri, nötr moleküller (oksijen ve karbondioksit )’tir.
Hücre Çeperi: Bitkisel hücrelerde hücre zarının dışında bulunur. Selüloz adı verilen ölü bir maddeden yapılmıştır. Hücre duvarının selülozdan yapılmış olması, hücrenin madde alış verişini engellemez. Çünkü hücre duvarında da porlar vardır. Hücre çeperi cansız, kalın dayanıklı, esnek olmayan, tam geçirgen ve selüloz yapıdadır. .
ÇEKİRDEK:
Çekirdek hücrenin hayatsal faaliyetlerini yönetir. Görevleri; hücreyi yönetmek, kalıtım bilgisini taşımak ve hücre bölünmesini sağlamaktır. Aynı zamanda özellikleri sonraki hücrelere aktararak kalıtsal devamlılığı sağlar.
Çekirdeği çıkartılan bir hücre yaşayamaz. Kalıtsal karakterleri (genleri) taşır. Bakteri ve mavi yeşil alglerde çekirdek yoktur. Alyuvarların çekirdeği olmadığı için bölünemez.
İlginç Bilgi :İnsan vücudu yaklaşık 75 trilyon (75.000.000.000.000) hücreden oluşur.
1 saniyede insan vücudunda yaklaşık 120 trilyon (120.000.000.000.000) canlılık reaksiyonu olur.
Hayvan bitki hücreleri karşılaştırması
Hayvan Hücresi Bitki Hücresi
Hücre duvarı-> Yok Var
Kloroplast -> Yok Var
Sentrozom -> Var Yok
Koful -> Çok,küçük Az,büyük
Şekli -> Yuvarlak Köşeli
Hücrenin yapısı ve görevi fabrikaya benzetilebilir. Fabrikanın dış duvarları hücrenin zarına; işçiler ve makineleri ise sitoplâzmaya, yöneticisinin bulunduğu yer çekirdeğe benzetilebilir.
Hücre zarı, binanın çevresini saran ve onu en sıkı güvenlik önlemleriyle koruyan bir duvar gibidir. Hücre zarı, içeri kabul edeceği veya hücre dışına taşıyacağı maddeleri seçerken sabit ve mekanik bir eleme yapmaz. Aksine şartlara göre değişen son derece kompleks bir seçim gerçekleştirir.
HÜCRE İÇİNDEKİ ORGANELLER, KENDİLERİNİ SARAN ZARLARLA, BİR EVİN ODALARI GİBİ BİRBİRLERİNDEN AYRILMIŞLARDIR
Hücre içinde birçok organeli saran iç zarlarla birlikte, hücrenin zarı, bir evin içindeki odaları çevreleyen dış duvara benzetilebilir. Ancak hücre zarı hücreyi dış ortamdan ayırmakla birlikte, tamamıyla aşılmaz bir duvar değildir. Tam tersine uygun maddelerin hücreye giriş-çıkışına izin veren aşırı derecede duyarlı bir kontrol mekanizması şeklinde çalışır. Belirli maddelerin hücreye girmesine ve çıkmasına izin verirken, diğerlerini engeller.
1 - Hücre iskeleti
2 - Sentriyoller
3- Hücre çekirdeği
4 -Tanecikli endoplazmik retikulum
5 - Lizozom
6 - Golgi Aygıtı
7- Sentriyoller
8 - Düz endoplazmik retikulum
9 -Ribozomlar
10 - Çekirdekçik
11- Hücre çekirdeği
12 – Mikrovillüs
NOT: Mikrovillus
Hücrenin serbest yüzey farklılaşmalarından, özellikle emme görevi fazla olan hücrelerde, hücre dış yüzeyini arttırmak için, hücre zarının bir miktar sitoplâzma ile meydana getirdiği parmak şeklindeki çıkıntılardır.
Hücre yapıları Görevi Organ/Sistem
Çekirdek Hayatsal olayların kontrolü Beyin
Mikrotüpçük; mikroflament İskelet sistemi
Ribozom Protein sentezi Karaciğer
Endoplazmik Retikulum Hücre içi madde taşınması Kılcal damarlar
Golgi Hücre içi salgılama, yağ sentezi Salgı bezleri
Lizozom Hücre içi sindirim Mide-ince bağırsaklar
Mitokondri Oksijenli solunum ile ATP sentezi Akciğer
Kontraktil koful Hücredeki fazla suyu ENERJİ(ATP) harcayarak dışarı atmaktır. Böbrek
Kamçı-sil-yalancı ayak Bacaklar
Mikrovillus emme villus
analoji-ornekleri591022025_doc
|
mahonick ÜyePuan: 1768.5 | Gönderilme Tarihi: 29 Aralık 2011 21:03:01 | # 5 analoji sorular SORU: Analojik Kavramlar İlişkisini Bir Şemayla Açıklayınız ve bu şemada yer alan kavramları birer cümleyle açıklayınız.
Bütün kutular bir özelliği temsil etmektedir. Resimsel bir şekilde anlatıldığı gibi, R1 ve R2 yapılarının bölümlerinde benzer özellikler olabilir, Rm bu yapısal kimliği temsil etmektedir.
Rm bir model olarak adlandırılmaktadır, R1ve R2 arasında ise analojik bir ilişki vardır. Rm de ifade edilen yapı açısından R1 ve R2 gerçek iki alanın temsilleriyse, yukarıdaki şekilde anlatılan analoji ilişkisi, birinci seviyede bir analoji olarak adlandırılabilir.
Herhangi iki kavram, olay ya da olgu arasındaki analojik ilişkiden söz edilirken, bu kavramlardan biri için kaynak ya da temel (base) diğeri için ise hedef ya da analog (target) terimleri kullanılmaktadır. Kaynak: bilinen, hedef ise kaynaktan yola çıkılarak ulaşılmaya çalışılan şey olarak tanımlanabilir.
SORU: ANALOJİLERİN SEÇİLMESİNDE GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI GEREKEN İLKELERİ YAZINIZ
İçerik ve hedef iyi belirlenmelidir.
Bilinmeyen yeni kavram için, benzer analog kullanılmalıdır.
Soyut yeni hedef kavram için, somut analog kullanılmalıdır.
Yeni kavramın yapısı ile ilişkilendirilebilen bağlantılar seçilmelidir.
Öğrencilerin karakteristik özellikleri, ön bilgileri dikkate alınmalıdır.
analoji-sorulari101765250_docx
|
Sayfalar:
[1] |
|