diray67 ÜyePuan: 202 | Gönderilme Tarihi: 18 Kasım 2010 12:59:39
Şöyle bir düşünürsek, oyunların niçin yapıldığı hakkında çeşitli yorumlar yapılabilir. Gerçek hayatta yapamayacağınız şeyleri yapmak, farklı deneyimler elde etmek, çeşitli duyguları açığa çıkartarak stres atmak… Oyunların niçin yapıldığındaki en büyük paya sahip unsur da oynayanı eğlendirmek olmalı. Peki, bir oyun insanı eğlendirmiyor, aksine sıkıyorsa neden yapılır ki? Bunu bilmek zor. Belki iyi bir reklamla piyasaya sürüp kar elde etmek, belki de “Yaptık bir kere, belki tutar.” amacıyla… Ama şurası kesin ki insanlar seçme özgürlüğüne sahip varlıklar.
Conspiracy, yani “komplo”, Güney Amerika’da bulunan gizli bir ilaç fabrikasının kirli işlerini konu alıyor. İlaç fabrikası deyince, akla ilk gelen “tıbbi atık” anlamında kullanılan işaret, oyunun logosu olarak da bu işareti kullanmışlar. Bilindiği kadarıyla, kod adı “Hydra” olan bu gizli tesiste, bir takım kimyasal silahlar üretiliyormuş. Ana karakterimiz, 51 yaşındaki Cole Justice, “Agency” adlı hükümet adına çalışan gizli bir teşkilatta ajan. Bu tehlikeli görevde de yanımızda olan tek şey silahımız ve telsizden yardım eden Cara adında bir kadın. Zaten oyunun hikayesini birkaç satırlık yazıdan öğreniyorsunuz. Başlangıçta oyun içinden çekilmiş görüntülerden başka da bir video beklemeyin. Anlayacağınız, hikayede pek ilginç gelen bir şey yok. Hatta klişe amerikan filmlerinden çalıntı olduğu kesin, “Dünya’yı kurtarmak senin elinde”, “Kimseye güvenme, kimseye inanma” diyen bir oyundan daha fazlası da beklenemezdi açıkçası. Üstelik 51 yaşındaki bir adamın dünyayı kurtarması bütün bunlardan daha da saçma geliyor. Oyunu oynadıkça, ne oyunun ismi ile ne de hikaye ile alakadar bir şey karşınıza çıkmıyor.
Hikaye ile ilgili kısmı geçtikten sonra oyunun menüsü ekrana geliyor. On yıl öncesine aitmiş gibi görünen tuhaf yazılardan ibaret bir menü bu. Hadi bırakın bunu, yüksek skor ve ekstra mod gibi şeyler bile eklemişler de bir grafik ayarı ekleyememişler. Yani oyunu mecburen 640×480 çözünürlükte oynuyorsunuz. Sonrasında oyuna girdiğinizde karelerden oluşan piksellerle, kötü çizimlerle, kopyalama dağ taşla karşılaşıyorsunuz. “Delta Force 1”in grafikleri bile bundan daha güzel görünüyor. İnsanlar, silahlar, eşyalar alelacele çizilmiş. Sadece dört çeşit silah modeli, birkaç çeşit de insan modeli var. İlk “Doom”da bile daha çok çeşitlilik vardı. Çevre düzeni diye bir şey hemen hemen yok. Her yer kopyalanıp yapıştırılmış. Kullanılan renkler çok berbat. Çok keskin ana renkler bulunuyor ve çoğu, yerinde kullanılamamış. Efektler çok kötü, patlamaların yarısı duvar içinde kayboluyor. Kurşunlar uzay filmlerinde gördüğümüz ışık efekti ile gidiyor ve çarptığı yerde tuhaf sarılıklar yere dökülüyor. Galiba bunları “kıvılcım olarak algılasınlar” diye yapmış olmalılar. Buna benzer pek çok gereksiz ayrıntı ile doldurulmuş oyun. Hiç yapmasalardı belki bu kadar kötü gözükmezdi. Mesela ofis bölümlerinde masaların üstü bir miktar ilginizi çekebiliyor. Pek çok detay, ayrıntı tek tek modelleme yapılarak çizilmiş. Galiba kendi çalıştıkları ortamı çizmiş olmalılar. Ama biz bu oyunu, yapımcıların masalarındaki eşyaları görmek için oynamıyoruz. Aslında oyunu oynamadan önce resimlerine ve görüntülerine bakılınca, hiç de fena grafiklere sahip değilmiş gibi görünüyor. Fakat oynadığınızda anlıyorsunuz ki, her şey rahatsızlık verici. Sayısız hataları bulunan, en eski oyunlardan bile kötü bir görünüme sahip bu oyun.
Oyunda müzik diye bir şey yok. Sadece menüde duyduğunuz melodiyi eklemişler. Üstelik sürekli aynı şeyi duymaktan bıkkınlık geliyor. Zaten ses efektleri de aynı derecede sıkıcı. Birkaç yıl öncesinde olsaydı bu seslere hayran olabilirdim; ama bu yılda böyle sesler duymak hiç hoş olmuyor. Açık alanlarda sadece ateş ettiğinizde ses çıkıyor. Kapalı alanlarda da sık sık açılıp kapanan kapılardan sesler geliyor. Zaten kapı yapma özürlü yapımcılar, işlerine geldiği için, kapıların hepsini otomatik açılan türden yapmışlar ki, açmak için illaki kafanızı kapıya vurmanız gerekiyor. Oyunda hiç konuşma yok, sadece düşmanlar ölürken garip sesler çıkartıyorlar o kadar. Koca oyunu iki ya da üç kişi seslendirmiş. Bunları da oyunda konuşma sesi olarak değil de arka plandan gelen telsiz sesi olarak duyuyoruz.
Oyunda yaşayacağınız en önemli şoklardan biri de ilk oynamaya başladığınızda meydana geliyor. Bu güne kadar kontrolü güç bir FPS hiç oynamamıştım. İnanın fare ve klavye ile hareket etmek, nişan almak tam bir işkence. Farenin yatay hareketi diğerine göre daha hızlı, dolayısıyla aynı seviyede olmayan bir hedefe nişan alamıyorsunuz. Ekranın ortasında yer alan, ateş ettikçe büyüyen halkalara da bir anlam verebilmek güç. Üstelik oynarken kamera yere yapışık gibi geliyor ve sürekli eğilme modundan çıkmaya çalışıyorsunuz. Köşelere takılma, düğmeye basmak için dibine kadar girme gibi çeşitli kontrol güçlükleri de cabası. Tuş kombinasyonu, fare hızı gibi şeyleri ayarlamayı hiç düşünmeyin, çünkü yoklar.
Koşa koşa üstünüze gelirken, salladığı dört mermiden üçünü vücudunuza isabet ettirmeyi başaran hemen sonrasında ise havaya aval aval bakıp kafasını kaşıyan bir yapay zeka ile karşı karşıyayız. Yapay zeka o kadar tuhaf ki her hareketinde gülmekten yerlere yatıyorsunuz. Beş metre ötedeki arkadaşını öldürdüğünüz biri hiç oralı olmayabiliyor. Buna benzer olarak yanına kadar sokulduğunuz biri de bazen ateş ediyor, bazen de etrafa bakınıyor ve sizi arıyor. Hadi bırakın bunları, inadına yaparmış gibi her attığı kurşun da isabet ediyor. Sırf oyunu çabucak bitirmesinler diye yapmış olmalılar. Çünkü oyun topu topu beş bölümden oluşuyor. Üstelik oldukça kısa ve aptal görevlerin olduğu bu beş bölümde, sadece ortada bir yere ve bölüm başlarına kayıt noktası koymuşlar. Sık sık öldüğünüz için devamlı baştan başlamak zorunda kalıyorsunuz. Bir de oyunda bitirdiğiniz bölümleri yeniden oynama fırsatı bulabileceğiniz bir mod da var. Ama asla yeniden oynamak gibi bir sıkıntıya katlanamıyorsunuz. Görevlerde, “kapıyı açacak anahtarı bul”, “teröristleri etkisiz hale getir” gibisinden çok sıkıcı ve sıradan şeyler. Yani kısacası oyunda atmosfer diye bir şey yok. Zaten olsa da çok nadiren oluyor. Tam havaya girmeye, oyuna alışmaya başlıyorsunuz ki birden bire olmayacak bir şey oluyor ve hemen hevesiniz kaçıyor.
İnat ettim, kaydetme problemi, yapay zekânın abartılı isabetleri, kontrol güçlüğünü ve tüm sıkıcılığına rağmen koca oyunu sadece 1 saat 15 dakikada bitirdim. Kısalığı bir yana, kötü yanları saymakla bitirilemeyecek kadar çok. Oyunda iyi bir nokta bulabilmek ve puanlama yapabilmek mümkün değil. Zaten bu haliyle on sene önce çıkmış olsaydı yine aynı puanı alırdı herhalde. Oyundaki tek hoş nokta; ofis dekorasyonları. Yani çok küçük bir ayrıntı.
Canınız oyun oynamak istiyorsa, Far Cry, Half-Life 2 veya Doom 3 oynayın. Bunlar yetmezse gidin Counter-Strike’da botlara karşı oynayın. Hatta ilk Delta Force’u bile tavsiye edebilirim. Ama kesinlikle “Conspiracy: Weapons of Mass Destruction” oynamayın. Akıl ve ruh sağlığınız için bu ismi gördüğünüz yerden koşar adım uzaklaşın…
Alıntıdır: http://www.indirgen.com/Program-Tanitimlari/conspiracy-weapons-of-mass-destruction-oyun-inceleme.html
|