FuSHeR ÜyePuan: 403 | Gönderilme Tarihi: 12 Ekim 2010 19:23:29
Bejeweled oyununu bilmeyen yoktur herhalde; PopCap Games’in insan bağışıklığını altüst eden mikroplarından sadece birisidir. Aynı renk üç veya daha fazla taşı yan yana getir, hediyeleri götür türevinin ilk temsilcidir bu oyun. Kendisinden ilham alınarak o kadar çok oyun geliştirildi ki “Bejeweled tarzı” dediğimiz bir türün ortaya çıkmasına bile neden oldu. Artık nette ücretsiz web versiyonları da oynanabiliyor. Hatta Facebook’ta bile var.
2007 yılına geldiğimizde ise Bejeweled bambaşka bir firma tarafından farklı bir amaç için kullanılıp baya ses getirmişti. Infinite Interactive, Bejeweled tahtasına kan bulaştırdı bir nevi, RPG öğeleri böylesine alakasız bir platforma taşınarak bana göre efsane denilebilecek bir oyun yaratılmıştı; Puzzle Quest: Challange of Warlords adında.
Puzzle Quest 2’deki değişimlere değinmeden önce ilk oyunu anlatmakta yarar var, zira oyunu bilmeyenler tarafından “Nasıl yani?” sorusunun sorulduğunu duyar gibiyim. Aslında mantık oldukça saçma görünmekle birlikte bir o kadar da basit. Puzzle Quest serisi, RPG oyunlarına has bir şekilde bir karakter yaratıp Bejeweled’i belirli görevler çerçevesinde, tıpkı sizin gibi farklı yeteneklere sahip karakterlere karşı oynayıp yenmek mantığı üzerine kurulu bir oyun. Karakterinizin belli başlı gelişebilen özellikleri yanında (Stamina, Strenght gibi RPG oyunlarından aşina olduğumuz şeyler) farklı yetenekleri de var. Ve bu yetenekleri kullanabilmeniz için oyun tahtasından o yeteneklerin gerektirdiği renkteki taşları patlatıp mana sağlamanız gerekmekte. Hem bu yetenekler ile hem de oyun tahtasındaki kuru kafa figürlerini patlatarak düşmana zarar veriyor, onu alt edip görevleri tamamlıyor ve haliyle tecrübe puanları kazanıp karakterinizi geliştiriyorsunuz. Puzzle Quest serisi böyle anormal bir oyun işte.
Aslında işin içinden taşları patlatma (hoşuma gidiyor böyle tarif etmek, aslında demek istediğim 3 rengi bir araya getirmek) kısmını çıkarırsak oyunun sıra-tabanlı bir RPG olduğunu söyleyebiliriz, böylece daha kolay kavramış olursunuz. Sizin ve rakibinizin sahip olduğu belirli sayıda büyü var ve bunları sıra sıra birbirinize karşı kullanıyorsunuz. Sırayı değiştiren, sizin özel yeteneklerinizi ortaya koymanızı sağlayan şey ise işte o Bejeweled oyunu. Ancak oyunun güzelliği aslında ne kadar iyi Bejeweled oynadığınızdan çok ne kadar zeki olduğunuza bakması. Çünkü ortadaki taşları ne kadar çabuk kırdığınızın pek bir önemi yok, zaten bir süre sınırlamanız da yok. Esas nokta, taşlardan gelen manayı doğru zamanda kullanabilme beceriniz. Rakibin büyüleri için gerekli olan renkleri ondan önce sizin kazanmanız, yaratacağınız özel komboları düşmanın gaflet anında ortaya koymanız ve bir yandan da doğrudan rakibe zarar veren kuru kafaları kollamanız gerekiyor. Tabi tüm bu anlattıklarım biraz havada kalmış olabilir. Zira görmeden kavranılamayacak bir yaratıcılık var Puzzle Quest serisinde.
Puzzle Quest 2 ise seriyi daha profesyonelce temsil etmek için yaratıldığını ilk andan itibaren ortaya koyuyor. Neticede bu oyunlar milyon dolarlık yapımlardan değiller. Var olmaları tamamen oynanabilirliğe bağlı ve PQ serisi de bunu fazlasıyla ortaya koyarak var olmayı hak ediyor. PQ 2, üzerinde fazla bir değişiklik yapılamayacak bu Bejeweled-RPG sistemini mümkün olduğu kadar cilalamaya çalışmış. En temel değişiklik artık harita üzerinde ilerleyen minicik bir simge olmaktan çıkıp ete kemiğe bürünmemiz. Toprağa ayak basıyoruz yani. Köyleri, mağaraları dolaşıp görevler alıyor, hazineleri yağmalıyor, düşmanları dünya gözüyle görebiliyoruz. Bu açıdan oyun büyük bir devrim geçirmiş diyebiliriz. Ancak toprağa ayak basmanıza rağmen özgürce dağ bayır dolaşacağınızı hayal etmeyin. Dünya ile yalnızca oyunun izin verdiği kadar etkileşime girebilirsiniz. Dört yöne gidebileceğiniz ve belki bir iki düşmanla/objeyle etkileşim kurabileceğiniz basit bir dünya yaratılmış. Tabi ki oyunun Bejeweled soslu bir Diablo’ya dönüşmesini beklemek haksızlık olurdu. Ama en azından tıklayarak istediğimiz yöne yürüyebilme konforunu bekledim açıkçası.
Zemine inen ve en azından farklı farklı mekânlarda yürüyebilen bir karaktere kavuşunca haliyle türlü türlü engellerle de karşılaşmaya başlıyoruz. Önceki oyunlarda kaleden görevi alır ve tek tık ile 3’lüleri toplamaya başlardık. Şimdi görevi alıp ilerlememiz ve göreve ulaşana kadar karşımıza çıkan engelleri aşmamız gerekiyor. Tabi ki yine en iyi bildiğimiz yöntemle, 3’lü toplayarak işimizi yolumuza koyuyoruz. Karşımıza çıkan kırılması gereken bir kapıyı ya da yolun ortasından kaldırılması gereken bir bir kapanı yine aynı şekilde taşlar ile oynayarak bir sorun olmaktan çıkarıyoruz. Bir hazineyi yağmalamak için bile 3’lüleri kullanmamız gerekiyor. Örneğin, ne kadar çok 3’lü sandık toplarsak o kadar çok kaliteli eşyaya sahip oluyoruz.
Oyun tahtasında da ufak tefek değişikliklere gidilmiş. Animasyonlar daha kaliteli hale getirilmiş. Arayüz daha basit ve daha kullanışlı bir şekilde tasarlanmış. Diğer geri kalanlar ise yerli yerinde duruyor. Kuru kafalar direkt zarar vermeye devam ediyor, renkli taşları büyülerimizi kullanabilmek için topluyoruz vs. Güzel bir değişiklik var, artık elimize silah (balta, kılıç, asa vs.) alabiliyoruz ve oyun tahtasından toplayacağımız zırh eldiveni taşı ile bu silahları kullanabiliyoruz.
Envanter sistemi ise baştan aşağı değiştirilmiş. Sahip olduğumuz eşyaları doğrudan oyun tahtasını kana bulamak için kullanabiliyoruz. Ayrıca dövüş sırasında çeşitli iksirler içerek de zor zamanları atlatabilmemiz mümkün hal getirilmiş. Silahın da işin içine girmesiyle oyun fazlasıyla ofansif bir şekle bürünmüş. Mananın bittiği yerde silah, silahın kullanılamayacağı yerde iksirler devreye giriyor. Sonuç: Dövüşler artık daha kısa.
Aslında daha çok değişiklik var ama hangisinden bahsetsem bilemedim. Karakter sınıfları değiştirilmiş, Druid-Knight-Warrior-Wizard dörtlemesi gitmiş yerine Assassin-Barbarian-Sorcerer-Templar gelmiş. Assassin zehir üzerine, Barbarian iki-el silahlar üzerine, Sorcerer mana üzerine ve Templar zırh üzerine uzmanlaşmış sınıflar. Uzun uzun sınıflar arasındaki farklardan dem vurabilirim ama abartmamak lazım tabi. Keşfetmek size kalsın artık. Son olarak yapay zekâ üzerine birkaç kelam etmek isterim. Daha önceki oyunlarda rakip alenen hile kullanıyor gibi oynuyordu. Yani bir 4’lü gördüğünde kaçırmıyor, kuru kafaları size bırakmıyor, en olur olmadık zamanda büyülerini devreye sokarak insanı çileden çıkarmayı başarıyordu. Artık düşmanların daha insaflı davrandığını söyleyebilirim. Sağolsunlar arada birkaç 4’lüyü bırakıyorlar.
Puzzle Quest 2, seriyi hem zemine indiriyor hem de zekice dokunuşlarla daha profesyonel bir seviyeye taşıyor. Her ne kadar oyunun en mühim kısmı olan 3’lü çektirme tahtasında (sonunda tam karşılığını buldum, çok ciddiyim) fazla bir değişikliğe gidilmese de yan öğelerle bu kısım da desteklenmiş. Türü sevenlere tavsiye edecektim ama bu oyunun bir türü yok, fazlasıyla nev’i şahsına münhasır bir oyun. O zaman herkes alsın, herkes oynasın diyelim.
|