|
astırmaadamı ÜyePuan: 418 | Gönderilme Tarihi: 08 Aralık 2011 23:01:43
2008 Olimpiyatları'ndan notlar
İstanbul Olimpiyatları görkemli bir törenle açıldı. Olimpiyat meşhalesine gaz verilmesi unutulduğu için yaşanan birbuçuk saatlik gecikme süresinde, Gülben Ergen ve Pınar Eliçe dönüşümlü olarak konser verdi. Uygur kardeşlerin esprileriyle süslenen konser sonrasında çeşitli kafilelerden 459 sporcu Türkiye'yi terk etti.
Olimpiyat meşhalesi yakıldı, fakat aniden çıkan lodos sonucu söndü. Meteoroloji yetkilileri ve spordan sorumlu devlet bakanı, canlı yayında birbirlerini şerefsizlikle suçladılar. Olimpiyat meşhalesinin yerine geçici olarak camekan içinde mangal ateşi konuldu.
Olimpiyatların simge hayvanı Martı Remzi, oyunların beşinci gününe yetiştirildi. Bilindiği gibi daha önce Kedi Cavit, Lüfer Muhittin ve Deli Dana Volkan düşünülmüş, son anda ihaleye simit mafyasının karışmasıyla martıda karar kılınmıştı.
Olimpiyatların ilk altın madalyasını atıcılık dalında Porto Riko kazandı. Ödül töreninde Porto Riko'nun ulusal marşı bulunamadı, Sezen Cumhur Önal mikrofona ıslıkla Portofino'yu çaldı. Aldıkları aşırı alkolün etkisiyle, hedef tahtalarına tribünden ateş eden ünlü kabadayı Gebzeli Fuat ve dört adamı göz altına alındı.
Olimpiyat köyüne kaçak olarak girip, sporcular için yapılan evlere yerleşen 82 aile olimpiyat jandarması tarafından zor kullanılarak çıkarıldı. Memduh Papatya isimli yurttaş, jandarmalara saatlerce direndikten sonra Polonyalı iki güllecinin de yardımıyla etkisiz hale getirildi.
Kumkapı'da hesaba itiraz eden Nijeryalı 400 metreci Uho Maçinki esnafla küfürleşti. Olayın büyümesi üzerine, koşarak uzaklaşan Maçinki, görgü tanıklarının şahitliğiyle 400 metrede dünya rekorunu kırmış oldu.
Olimpiyat köyüne yolcu taşıma konusunda çekişme yaşayan Bakırköy ve Şirinevler hattı dolmuş şöförleri taşlı sopalı meydan kavgası etti, 17 kişi yaralandı.
Kürek yarışları için Boğaz'da mücadele eden sporcular, Panama bandıralı bir şilebin altında ezilme tehlikesi geçirdiler. Spordan sorumlu devlet bakanıyla Boğaz geçiş yetkilileri canlı yayında birbirlerini haysiyetsizlikle suçladılar. Kürek yarışının birinciliği Panama bandıralı şilebe verildi.
Olimpiyat köyündeki seyyar satıcıdan midye yiyen Japon sumo güreşçisi Oka Hirro, 300$ istenmesi üzerine "Ben sadece 91 tane midye yedim, bu hesap çok fazla." diyerek ortalığı birbirine kattı. Midyeci ve yedi arkadaşının üzerine oturan sumocu, vinç kullanılarak kaldırıldı. Midyecinin daha sonra olay yerine çağırdığı bin kadar akrabası, Oka Hirro'yu linç etmek istedi, facia olimpiyat jandarması tarafından önlendi!
Bayrakların yanlış olduğunu iddia eden Cibuti Olimpiyat kafilesi,oyunlardan çekilme tehdidinde bulundu. Kafile başkanı Aberre Haiwudu, Reha Muhtar tarafından canlı yayında ikna edildi.
Bu olimpiyatlarda ilk kez denenen deve güreşi, Japon kale maç, üç adet bozuk parayla elden kale yapıp gol atmaca ve surata lazer point tutma dallarında başka ülke katılmadığı için Türkiye altın gümüş ve bronz madalyaları aldı.
Bayanlar maraton dalında sporcuların yanlarında koşan, ilaçlı meşrubat ikram etmeye çalışan,ambulans süsü verilmiş minibüsle maratonda fenalaşan bayan atletleri kaçırmaya yeltenen 6 kişilik bir çete yakalandı.
Olimpiyat köyü içindeki minik caminin mahyasına "Yaşasın olimpiyat" yazdırılması din adamlarını birbirine düşürdü. Bir kısım uzman "Spor cana can katar, toksin ve mikrobu atar, bu slogan caizdir." derken; karşı görüşte olanlar "Hristiyan icadının reklamını yaptırmayız, olimpiyat iyi bi şey olsaydı, 4 yılda değil, her yıl, her an yapılırdı.
|
astırmaadamı ÜyePuan: 418 | Gönderilme Tarihi: 08 Aralık 2011 23:02:39 | # 1 Affedilmez Hatalar
Affedilmez hatalar
Bir kısmı Oscar'lı, diğerleri ise son derece iyi tanıdığımız, yüksek gişe hasılatlı filmler. Oysa yapılan hatalar, affedilir gibi değil...
Titanic: Filmin erkek kahramanı Jack, arkadaşı ile gemiden denizdeki yunuslara bakıyorlar. Yunuslar iki tarafı beyaz olan cinsten. Gemi, Atlantik Okyanusu'nda seyir halinde. Oysa iki tarafı beyaz yunuslar Pasifik yunuslarıdır.
Titanic: Filmin pek çok sahnesinde gemi duvarında ünlü ressam Claude Monet'nin "Su Zambakları" isimli tablosu asılı. Oysa gemi 1917'de battı, adı geçen tablo 1923'te tamamlandı.
Forrest Gump:1970 yılında filmin kahramanlarindan biri "U.S.A. Today" isimli gazeteyi okuyor .Oysa bu gazete yayın hayatına 1982'de başlamıştı.
Jaws: Filmin ünlü sahnelerinden birinde plaj, mayo ve bikini ile denize giren insanlarla dolu. Fakat çevredeki ağaçlarda hiç yaprak olmadığı göze çarpıyor.
Pulp Fiction: Bir apartman dairesinde John Trovolta ile Samuel L. Jackson'ın üzerine ateş ediliyor. Ama ateş daha başlamadan duvarlarda mermi delikleri olduğu görülüyor.
Rambo III: Rambo'nun sol yanak kemiğinin üzerinde film boyunca küçülen, büyüyen ve bazen tamamen yok olan bir yara izi var.
Schindler'in Listesi: Filmin bir sahnesinde Naziler yakaladıkları Musevileri, gaz odasında zehirlemek için "Banyo yapacaksınız, soyunun." emri ile kandırıyorlar. Çıplak Museviler ekrana geliyorlar. Bir de bakıyorsunuz ki erkeklerin tamamı sünnetsiz.
|
astırmaadamı ÜyePuan: 418 | Gönderilme Tarihi: 08 Aralık 2011 23:03:22 | # 2 Alkole bağlı hastalıklar ve tedavi yöntemleri
Alkole bağlı hastalıklar ve tedavi yöntemleri
Belirti : Ayaklar soğuk ve nemli.
Neden: Bardağı dogru bir poziyonda tutmuyorsunuzdur.
Eylem: Bardağın açık olan kısmını tavana bakacak şekle
gelinceye kadar çevirmek
Belirti: Bira renksiz ve tatsız
Neden: Bardak boş
Eylem: Yeni bir tane ısmarlaması için başkasını bulmak.
Belirti: Karşınızdaki duvar neon lambalarla dolu.
Neden: Sırt üstü düşmüşsünüzdür.
Eylem: Bara asılmak.
Belirti: Ağzınız izmarit dolu.
Neden: Öne doğru düşmüşsünüzdür.
Eylem: Bakınız yukarıdaki madde.
Belirti: Bira tatsız, gömleğinizin önü ıslak.
Neden: Ağız açılmamış veya bardak hedefi ıskalamış.
Eylem: Tuvalete gidilip ayna önünde egzersiz yapılması.
Belirti: Ayaklar sıcak ve ıslak.
Neden: Boşaltım sisteminizin kontrolunun kaybı.
Eylem: En yakın köpeğe kadar gitmek ve eğitiminden
şikayetçi olmak.
Belirti: Yer bulanık.
Neden: Boş bardağınızın dibinden bakıyorsunuz.
Eylem: Yeni bir tane ısmarlaması için başkasını bulmak.
Belirti: Yer sarsılıyor.
Neden: Başkaları tarafından taşınıyorsunuz.
Eylem: Başka bir bara götürüp götürmediklerinin araştırılması.
Belirti: Bar karanlık olmaya başladı.
Neden: Bar kapanmıştır.
Eylem: Barmene adresinizi sorun.
Belirti: Taxi, birden değişik bir renk ve havaya giriyor.
Neden: Şahsi sınırlarınızın üstünde bira tüketimi.
Eylem: Elinizi ağzınızın önüne götürün.
|
astırmaadamı ÜyePuan: 418 | Gönderilme Tarihi: 08 Aralık 2011 23:04:22 | # 3 Aptallığa Dair Anekdotlar
Aptallığa Dair Anekdotlar
Londra'da bir otobüste...
İlk Kadın: Doğum günü için Fred'e ne alacağımı bilemiyorum.
İkinci Kadın: Niçin ona bir kitap almıyorsun?
İlk Kadın: (biraz düşündükten sonra) Yok olmaz. Zaten bir kitabı var.
Bir balık üreme çiftliğinde, şu anda nesli tükenmiş bir balık cinsi olan Michigan Grayling türü için, balığı betimleyen küçük bir sergi yeralıyor. Çiftliği ziyaret eden bir turist ve orada çalışanlardan biri arasında geçen bir konuşma...
Turist: Grayling hala nesli tükenmiş bir tür mü?
Görevli: Evet efendim, varolan tüm Graylingler tükendi.
Turist: Herhangi bir şekilde geri gelme şansları var mı?
Görevli: Hayır, bunun mümkün olduğunu sanmıyorum.
Turist: Niçin?
Görevli: Çünkü Graylinglerin nesli tükendi.
Turist: Hala mı?
Görevli: Evet hala.
Havaalanında kapıda check in yaptırılırken bir güvenlik görevlisi yolcuya yaklaşır:
Görevli: Sizin bilginiz olmadan herhangi biri bagajınıza bir şey koymuş olabilir mi?
Yolcu: Eğer bilgim dışındaysa nasıl bilebilirim ki?
Görevli: (Gülümseyerek) Sorma sebebimiz de bu.
Canı çok fazla kızarmış patates isteyen bir müşteri arabaya servis yapılan McDonaldslardan birine gider:
Müşteri: Bir büyük patates kızartması lütfen.
Satıcı: Onunla beraber patates kızartması da ister miydiniz?
Müşterinin kafası karışır ve "Hayır" diyerek cevap verir. Satıcı arabasını ileri almasını ister ve müşteri de alır; ancak müşteriye niçin hala orada durduğunu sorar:
Satıcı: Patates kızartması istemediğinizi sanmıştım.
Müşteri: Yoo, büyük patates kızartması istedim.
Satıcı: Tamam. Onunla beraber patates kızartması da istiyor musunuz?
Son seferinde hayır demek müşteriye hiçbir şey kazandırmadığından, bu sefer evet demenin daha iyi olcağını düşünür.
Satıcı müşteriye iki büyük patates kızartması verir.
Kahramanımız Wyoming'de bir kayak tatili sırasında, bir karı-kocaya rastlar. Çift, kendisinden fotoğraflarını çekmelerini ister. Bundan memnuniyet duyacağını belirten adam fotoğraflarını çeker. Ardından da kendisinin fotoğrafını çekip çekemeyeceklerini sorar. Bunun üzerine koca şöyle cevap verir:
"Ah çok özür dilerim, ama sadece iki pozluk filmimiz kaldı ve biz kaldığımızın yerin resimlerini çekmek istiyoruz."
Adam üniversitenin bilgisayar merkezinde müşteri hizmetleri asistanı olarak çalışmaktadır. Merkezdeki bilgisayarlardan 3'ü öğrencilerin e-mail hesabı açtırmaları için kullanılmaktadır. Laboratuvarın içine ve dışına konmuş işaretler bu 3 bilgisayara giden yolu göstermektedir. Ama gene de her gün en az 2-3 kişinin nereden e-mail hesabı açtırabileceklerini sormalarından muzdarip olan asistan 7 aşamalı bir işaret hazırlar:
Nasıl E-mail Hesabı Açtırabilirsiniz:
1. Durduğunuz yerden odanın öteki ucuna bakınız.
2. Üzerinde "E-mail Kurulumu" yazan bilgisayarları bulunuz.
3. Onlardan birine doğru yürüyünüz.
4. Başına oturunuz.
5. Netscape browser'ında gördüğünüz formu doldurunuz.
6. "Gönder" butonuna basınız.
7. Kullanıcı adınızı ve şifrenizi unutmayınız.
Bu yazıyı astıktan kısa bir süre sonra, yaşlıca bir adam kızıyla birlikte içeri girer. Tam konuşmaya başlayacağı anda yazıyı fark ederek, okumaya başlar. Okur, ileri bakar, arkasını döner, biraz daha okur, kızıyla yazıya bakıp kısaca konuşur, biraz daha okur ve cama gelip asistana:
"Nereden e-mail hesabı açtırabiliriz?" diye sorar.
Bu olay kızarmış tavuk satan bir dükkanda gerçekleşmiştir.
Müşteri: Yarım düzine chicken nugget istiyorum.
Satıcı: Üzgünüm ama yarım düzine satmıyoruz. Sadece 6, 9 ve 12'lik olarak ısmarlayabiliyorsunuz.
Müşteri: Peki o halde 6'lıktan alayım.
Temmuz ayı. Olay şehir otobüsünde geçiyor. Arka tarafta iki tane İngiliz bayan turist konuşuyorlar. Şehri pek bilmediklerini anladıktan sonra karşılarında oturan kadın konuşmaya başlıyor:
Kadın: Nerelisiniz?
Turistler: İngiltere.
Kadın: Orası nasıl?
Turistler: Soğuk.
Kadın: Oh şimdi İngiltere'de mevsim kış mı?
Konuşma burada son bulmaz. Kadının sorduğu sorulardan biri de şudur:
"Trafik sol taraftan olduğuna göre, İngiltere'de herkes solak mı?
|
astırmaadamı ÜyePuan: 418 | Gönderilme Tarihi: 08 Aralık 2011 23:05:13 | # 4 Araba Kullanma Stilleri
Araba Kullanma Stilleri
Bir el direksiyonda, diğeri pencereden sarkıyorsa; Şikago
Bir el direksiyonda, diğeri kornada; New York
Bir el direksiyonda, diğeri gazetede, ayak kati bir şekilde gaz pedalında; Boston
Her iki el de direksiyonda, gözler kapalı, her iki ayak da frende ve korkuyla tir tir titriyorsa, Kaliforniya'da araba kullanan bir Ohio'lu.
Hem el kol hareketi yapılıp hem de ayak gaz pedalından ayrılmıyorsa ve sürücü arka koltuktakine bir şey anlatmak için sürekli arkaya dönüyorsa, İtalya.
Bir el kornada, bir el dışarda, bir kulak cep telefonunda, diğer yüksek sesle müzik dinliyor ve ayak gaz pedalında ve gözler de bayan yayalar üzerinde ve sürücü yandaki arabadan biriyle konuşuyorsa, Türkiye!
|
astırmaadamı ÜyePuan: 418 | Gönderilme Tarihi: 08 Aralık 2011 23:06:25 | # 5 Aradan Girenler...
Aradan Girenler...
Klasik Tepki: "Sıraya geç kardeşim."
Neoklasik Tepki: "Şeker kardeşim sıraya geçiver."
Realist Tepki: "Sıra var."
Sürrealist Tepki: "Sallandıracaksın bunlardan ikisini Kızılay'da bak bir daha yapabiliyorlar mı?"
Romantik Tepki: "Beyefendi galiba sırayı görmediniz."
Naturalist Tepki: "Siırana geç!"
Modern Tepki: "Efendim insanımız eğitimsiz. Halbuki Avrupa'da..."
Postmodern Tepki: "Sırana geç lan ayı!"
Uzlaşımcı Tepki: "Acelesi olmasa öne geçmezdi; üzmeyin garibi."
Devrimci Tepki: "Altyapı sorunları çözülmeden halkımız sıraya geçmez. Devrim olunca herkes hizaya gelecek."
Kaderci Tepki: "İki dakika fazla beklesek kıyamet mi kopar? Kısmetse hepimizin işi görülür."
Felsefeci (septik-kuşkucu): "Ön ve arka kavramları görecelidir. Ön tarafın ön taraf olduğuna kim karar verdi? Öne geçtiğini zanneden aslında arkaya geçmiş olabilir."
Kant'çı Yaklaşım: "Efendim algılanmayan şeyler yok demektir. Bakmayın o tarafa, adam yok olur."
Kötümser Varoluşçu: "Herkes bir gün ölecek. Onurlu bir şekilde bekleyin. Bir gün o adam da ölecek."
İyimser Varoluşçu: "Sikmayın canınızı, şu anın tadını çıkarmaya çalışın. Bakın ne güzel hayattasınız ve birileri önünüze geçebiliyor."
Hümanist: "İnsanlık bir bütündür. Birimiz hepimiz hepimiz birimiz için. Dolayısıyla birimiz öne geçince, aslında hepimiz öne geçmiş oluyoruz."
|
astırmaadamı ÜyePuan: 418 | Gönderilme Tarihi: 08 Aralık 2011 23:07:48 | # 6 aşk ve zaman >>>Günün birinde aşk, ıssız bir adaya düşmüş. Uzun bir süre birilerinin
>>>oradan geçmesini,bu sayede kendisini ıssız adadan alıp götürmesini
>>>beklemiş.Ama aşk bekledikçe hiç kimse oradan geçmiyormuş.Aşkın bekle-
>>>dikçe canı sıkılıyor, adada durdukça içi daralıyormuş. Ve en sonunda
>>>günün birinde zenginlik gemisiyle ıssız adanın yanından geçiyormuş...
>>>Eliyle işaret edip zenginliğin gemisini durdurmak istemiş aşk.
>>>Ama zenginlik;
>>>“Senin gibi bir fakiri gemime alamam. Bu yüzden de duramayacağım”
>>>demiş aşka ve de yoluna devam etmiş...
>>>Bir süre sonra aşk, bir gemi daha görmüş adanın yakınında... Bu seferki
>>>gemi, kibirin gemisiymiş. Büyük bir heyecan ve mutluluk içinde Aşk kibire
>>>seslenmiş;
>>>“Beni gemine alır mısın?”
>>>Kibir;
>>>“Çok ıslaksın.Seni bu halinle gemime alamam” diye karşılık verip
>>>yoluna devam etmiş...
>>>Aşk şaşkın bir şekilde üzüntüsünü gizlemek istemiş...
>>>Ama beklemeye de devam etmiş.Bu sefer de mutluluk,gemisiyle birlikte
>>>görünmüş.Ama mutluluk ya bu.O kadar mutluymuş ki, mutluluğundan aşkı
>>>görememiş bile. Mutluluk da aşkı göremeden oradan geçmiş...
>>>Bütün bu olanlardan sonra aşk, hiç kimsenin kendisini almayacağını
>>>düşünürken adanın orda bir gemi belirivermiş...
>>>Gemi,aşka seslenmek için fırsat bırakmadan aşkı hemen içeri almış
>>>Aşk, olup bitenden habersiz şaşkın bir şekilde yoluna devam etmiş.
>>>Ve geminin kime ait olduğunu anlayamamış.Uzun süren bu yolcukta aşk
>>>yanında beliren bilgeye geminin kime ait olduğunu sormuş.
>>>Bilgenin verdiği cevap karşısında ise şaşkınlığını gizleyememiş.
>>>Çünkü aşkın bindiği gemi, zamanın gemisiymiş. Aşk zenginlikten, kibirden
>>>ve mutluluktan alamadığı sevgiyi zamandan almış. O zaman gemisi sayesinde
>>>aşk, huzuru ve sevgiyi yakalamış. Ve ömrünün sonuna kadar sevgi
>>>içinde yaşamış...
>>>
>>>
>>>
>>>Bu sadece bir hikaye... Hepimiz an geliyor kibirleniyoruz,an geliyor
>>>mutluluğumuzdan hiç kimseyi dinlemez oluyoruz, an geliyor o an ki
>>>durumumuzdan dolayı sahip olduğumuz paranın gücüne güvenip acıma ve
>>>paylaşma duygumuzu yitiriyoruz. Gün geliyor zenginlik bitiyor, kibir-
>>>lenecek bir şey kalmıyor,yaşatacak ve paylaşacak kimse olmadığı için
>>>mutluluğumuzun da bir anlamı kalmıyor.Ama bütün bunlara rağmen zaman
>>>sizinle birlikte hayata devam ediyor.Hem de tüm hızıyla...Bir saniye
>>>bile olsun durmadan.....
|
astırmaadamı ÜyePuan: 418 | Gönderilme Tarihi: 08 Aralık 2011 23:09:02 | # 7 Azeri Lehçesi Azeri Lehçesi
Karşılıklı görüşmeler için Bakü'ye gittik. Havaalanında dakika bir gol bir hatamı yaptım. Üniformali birini göstererek, Azerice'de benden daha tecrübeli bir arkadaşıma "Bu adam subay mı?" diye sordum. Arkadaşım; "Sus, adamı peşimize mi takacaksın, burada subay bekar demek!" dedi. Bizdeki "subay" ne demek söylemedi.
Bizi karşılayan Azeri arkadaş arabaya binerken kendisinin dalda (arkada) gideceğini benim de kabağa (öne) oturmamı söyledi. Otelin önüne gelince şoför; "Abla sen burada düş, ben arabayı saklayıp gelirim" dedi. Yani ben ineceğim, o da park edip gelecek. Sonra düşmenin inmek yerine her yerde kullanıldığını, "Merdiveni boşver, gel asansörle düşelim" dediklerinde daha iyi kavradım.
Ama bunu bilmeyen arkadaşlarımız Azerbaycan Havayolları ile yaptıkları bir uçuş sonunda, Bakü'ye beş dakika içinde düşecekleri anonsu ile hayatlarını film şeridi gibi bir - iki saniye izleme fırsatını bulmuşlar. Bir diğerimiz de Bakü'ye telefon edip montaj ekibimizin varıp varmadığını öğrenmek istemiş, telefondaki Azeri: "Uçak Bakü üzerinde fırlandı, fırlandı, Sumqayit'e düştü!" demesiyle feryat figan ortalığı birbirine katmıştı. Anladık ki uçak Bakü'ye inememiş, bir iki tur atıp, başka bir şehre inmiş.
Azeriler çok misafirperver. Herhangi bir ikramı reddetmek çok ayıp. Sizi ağırlamak için paralanıyorlar. Altı saat boyunca yemek yenilebiliyor. Bizi o dönemin gözde bir lokantasına götüdüler. Adı Gülistan. Ordan burdan konuşulurken, çok değerli bir şairlerinin başka bir ülkede rahmetli olduğunu ve sümüklerini Bakü'ye getirmeye çalıştıklarını söylediler. Biz yine anlamsız anlamsız bakınca, sümüğün kemik anlamına geldiği ve Türkçe sümüğün karşılığının da "burun suyu" olduğu anlaşıldı. Sonra bana sümüklü et (pirzola) sipariş edildi. Şu anda Bakü'deki Migros yani Ram Store'un camlarında "sümüklü et şu kadar, sümüksüz et bu kadar" ilanlarını görmek mümkün. Bu arada garson yanımıza yaklaştı ve yan masadaki adamların arkadaşımızı Sefer Bey'e okşattıklarını söyledi. Tabii okşanmaya maruz kalmış arkadaş da kolay kolay okşanacak bir tip değil. Bıyıklı ve iri cüsseli olan arkadaşımız acayip bozulup, "Kim okşatmış beni, bu da ne demek" şeklinde horozlandı. Okşatmanın benzetmek olduğunu zar zor anlayarak rahatladık. Rus kızların dansları ve "Ada Vapuru Yandan Çarklı" şarkısı eşliğinde yemeğimizi bitirdik.
Ertesi gün seherde bizi otelin kabağından aparacaklarını söylediler. Yani sabah, otelin önünden alınacaktık. Sezen Aksu, ibrahim Tatlıses acayip rağbet görüyordu. Bir de o zamanlar Cuma akşamları TRT'de yayınlanan "Bir Başka Gece" programı çok seviliyordu. Hatta Cuma gecelerine denk gelen düğünlere "Bir Başka Gece" programı süresince ara veriliyor, düğün ahalisi TV salonuna geçerek hep birlikte programı seyrediyordu. Sonra düğüne bırakılan yerden devam ediliyordu. Daha da enteresanı önemli bir iş toplantısının ortasında üst makamın ofisinin (genelde her ofiste irice bir TV var) kapısı tık tık çalınıyor, departmandaki sekreterler sessizce kenara diziliyor ve sabah saatlerinde verilen Brezilya dizisi hep birlikte seyrediliyordu. Tabii bizim toplantı devam ediyordu etmesine ama Azeri yöneticisinin gözleri de sık sık televizyona kayıyordu.
En zevklisi Azerbaycan - Türkiye futbol maçını Azeri televizyonundan, Azeri spikerin anlatımıyla seyretmek: "Türk Milli Yigma Komandoları" (Türkiye Milli Takımı), "Türk kapıcısı (kalecisi) topu gapı aralığından depti", "Yirmibirinci dakka olmasına rağmen maç heç heç ( 0 - 0 ) devam etmekte" gibi sevimli cümlelere rastlıyorsunuz. Ya da bir Amerikan filmini Azeri dublaj ile seyretme şansını yakaladıysanız Robert Redford'un "Men yahsiyem, istemirem. Sen nicesin?" şeklinde konuşmasına gülmekten kırılıyorsunuz. (Bu arada Arap ülkelerinden birinde iş için bulunan arkadaşım bir filmde R. Hudson'a barmenin ne içeceğini sorduğunu ve onun da "elhamdullah oruçluyum" dediğini söyledi. İnanamadım, yazmış da olabilir).
Bu arada bizler de onları Türkiye'ye davet ettik. Hatta bir yöneticinin eşi rahatsızlandı ve doktora götürmek görevi bana düştü. Amerikan Hastanesi'nden randevu aldık. Kadın; "Oynaklarım, sümüklerim, kıçım ağrıyor, derman yuttum geçmedi" dedi. Doktorda Hakan Şükür bakışları oluştu. "Eklemleri, kemikleri ve bacakları ağrıyor ve ilaç almasına rağmen geçmiyor" dedim. Neyse tahliller filan, derman bulundu...
|
astırmaadamı ÜyePuan: 418 | Gönderilme Tarihi: 08 Aralık 2011 23:11:00 | # 8 Beddua Edin..!
Beddua edin, stres atın!
Bilgi işlem bedduaları:
Mouse'un kırıla.
Tık tıklayamayaz ol inşallah.
Hatların kopa da hiçbir yere bağlanamayasın.
Disk'lerin "crash" ola.
File'larına virüs bulaşa.
Database'in patlaya.
Security key'lerin deşifre ola.
Networklerden atılasın.
Back-upların bozulsun da geçmişe dönemeyesin.
Ekonomik beddualar:
Repo'da açığa düşesen, faiz sana zarar yaza.
İMKB 100 endeksin 1600 direncini kıramaya.
Uygun kur bulmaya, pozisyon açiğına düşesen.
Reuters'in arızalana, rate'leri izleyemeyesen.
Paran aracı kurumda kala, iç edile; dövize endeksli kredi alasan.
"Zede"lenesen Merkez Bankası para piyasalarına müdahale ede.
O sırada sen de orada olasan, halden anlamayan bireysel danışmana denk düşesin.
Sabah seansında endeks hızla düşe sen panik olup kağıt çıkasan, ikinci seansta endeks kendini toplaya ama iş işten geçmiş ola.
Münferit beddualar:
Cep telefonuyla konuşurken çevirmeye yakalanasan
Ucuza aldım diye sevindiğin araban çalıntı çıka.
Martı'yı okuyup ruhi bunalıma giresen.
Günümüz bedduaları:
Silikonun patlaya inşallah
Hem fikir, hem zikir suçlusu olasan.
Ne yersen ye asit yapa ağzında, bir 'Falım' çiklet bulamayasan.
Kaplama alanı dışında kalasan.
Aldığın dolarlar sahte çıka.
Susurluk Skandalı'na adın karışa.
Bir decoder olamayasın.
Güçlü Türk olamayan, Persil Adam olasın
Medyalara gelesin inşallah, talk showlara, reality showlara çıkasan imajin sarsıla.
Tam otomatik çamaşır makinen kireçlene, bir gram Calgonit bulamayasan.
"Maraba Televole" diyesin, Sabah Şekerleri'ne çıkasın Reha Muhtara'a konuk olasın.
Yeryüzünde tashih hatası gibi dolaşasın.
|
astırmaadamı ÜyePuan: 418 | Gönderilme Tarihi: 08 Aralık 2011 23:14:52 | # 9 BEN Ben seni kocaman bir yürekle sevdim.Gözlerim değil yüreğimdi seni gören.Sen damarlarımdaki kana karışıp,geldin oturdun yüreğime.Bir başka yerde olamazdın zaten.Sen benim en değerli yerimde,yüreğimde olmalıydın ve orada
kalmalıydın. Çok aşka ev sahipliği yapan bu yürek,ilk kez bukadar kabullendi seni.Herhangi bir konuk değildin artık.Bu yüzden ne ağırlama vardı,nede uğurlama.O yüreğin gerçek sahibiydin. Şimdi sonbahar kışa giriyoruz ya...Ben dört mevsim baharı yaşadım seninle.Çiçek açtın yüreğimde gökkuşağı zayıf kaldı,senin renklerinin karşısında.Taze bir yaprak gibi yeşildin.Açelyaydın pembeliğinle.Üzerine çiğ taneleri düşmüş sarı güldün.Kırmızıydın bir ateş gibi.Ve maviydin En çok bu renkle anmayı sevdim seni.Denize tutkundum.Denizi sensiz seni denizsiz düşünemedim.Seni severken dünyayıda sevdim ben,insanlarıda...Kendime bile dar
gelirken,içinde herkeze yer olan bir hayatın sahibiydin artık.En kızgın en tahammülsüz olduğum anlarda bile,seni düşünmek yetti bana.İçimdeki sevinç yüzüme yansıdı güldüm.Beni böylesine güldüren senin sevgindi ve ben kaygısız içten gülüşün nedemek olduğunu anladım seninle.
Sevdim ve hayrandım da...Her halin çekti beni.Duruşunu, gülmeni,kızmanı,şaşkınlığını,saflığını,kurnazlığını,çocukluğunu, olgunluğunu sevdim.Sesinide sevdim suskunluğunu da. Küçük oyunlarını,kaprislerini,sitemlerini,korkularını sevdim.Seni ve o doyumsuz sevdanı,uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadığım çoğu zaman,sığmadın cümlelere ve hiçbir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadı. Seni severken yorulmadım.Çünkü sen yaşam kaynağıydın.Hergün yenilendim.Seninle çoğaldım,büyüdüm.Eksik kalan neyim varsa tamamladın.Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin.Seni ölesiye sevdim ötesi yok...
|
astırmaadamı ÜyePuan: 418 | Gönderilme Tarihi: 08 Aralık 2011 23:16:19 | # 10 Bildiklerimiz ve Bilmediklerimiz
Bildiklerimiz ve Bilmediklerimiz
Çocuklar baharda daha fazla büyüyor.
Hindistan'da oyun kağıtları yuvarlaktır.
Ortalama bir pire, kendi büyüklüğünün 150 katı yüksekliğe zıplayabiliyor. Bu oranı tutturmak için bir insanın yaklaşık 30 metre zıplaması gerekli.
İnsanlar vücutlarında 300 adet kemikle doğuyorlar ama yetişkin olduklarında bu sayı 206'ya düşüyor.
Her dört Amerikalı'dan biri mutlaka televizyonda görünüyor.
Ödemeli telefon konuşmalarının çoğu babalar gününde ediliyor.
Eğer barbie gerçekten yaşasaydı vücut ölçüleri 97-72 82 cm olacaktı.
Uyurken, televizyon seyrederken yaktığımızdan daha fazla kalori harcıyoruz.
Kelebekler ayaklarıyla tat alırlar.
Sarışınların esmerlere göre daha fazla saçı vardır.
Yıllara göre ortalama alındığında, her sene eşekler tarafından öldürülen insan sayısı uçak kazalarında ölenlerin sayısından daha fazla.
Kadınlar erkeklere oranla iki kat fazla göz kırpar.
İnsan vücudundaki en güçlü kas dildir.
İnsanlar beyinlerinin sadece %10'unu kullanırlar.
Gözleri açık tutarak hapşırmak imkansızdır.
Filler zıplayamayan tek memelidir.
|
Sayfalar:
[1] 2 3 |
|